“Yeğenim bizde Ermeni malı var olmasına var emme, biz bunu paralan alduk!”
Sivas şehri Ermeni Kral Senekerim tarafından kuruldu. Sivas, Senekerim’e Van karşılığında verilmiştir. Sivas ile ilgili incelemelerde de görüldüğü gib, Sivas yoğun bir Ermeni ve Pontos’a dahil bölgelerde de yoğun bir Rum nüfus barındırmaktadır. Bunların yanında Alevi-Kızılbaş nüfusunda hatırı sayılır bir yeri ve ağırlığı vardır.
Ermeni ve Pontos Soykırımı döneminde hedef Ermeni ve Rum nüfus iken Soykırım sonrasından günümüze Alevi Kızılbaş nüfus hedefe oturtulmuştur. Ermeni nüfus gibi, Alevi- Kızılbaş nüfusun da Soykırım öncesinde hedef olduğunu söylemeliyiz.
Soykırım sürecinde Sivas’ta valilik görevinde bulunan valiler Muammer Cankardeş ve sonrasındaki Süleyman Necmi Selmen İTC’nin seçilmiş insanlarıdır. Vali yardımcısı Ahmet Kalaç da İTC’nin özel insanlarından biridir. Bu kişiler Kemalist döneme de yönetici olarak uzanırlar.
Sivas’ta soykırım en ince teferruatına varıncaya kadar düşünülmüş ve uygulanmıştır.
Sivas’ın bir başka özelliği de, 3. Ordu’nun savaş sırasında Sivas’ın gerisinde yeni bir hat oluşturmasıdır. Bu hatta konuşlanırken her savaşta olduğu gibi terk ettiği bölgeleri yakıp yıkarak geri çekilmiştir.
3.Ordu Sivas’ın gerisinde konuşlanırken Tekalif-i Harbiye yani ordu ihtiyaçlarının eskiden olduğu gibi yüklenecek Ermeni kalmadığından Rum ve alavi-kızılbaşlara yüklemiştir. Soykırım öncesi mükellefiyeti ile kalan bir şey varsa ellerinden alınmıştır. Kısaca donlarına varıncaya kadar soyulduklarını söyleyebiliriz.
Her soykırımda olduğu gibi, Ermeni ve Pontos Soykırımında da erdemli kişiler olduğu gibi, işbirlikçiler de vardır. Bunların az yada çok oluşu önemli değildir. Soykırım sürecinde “temiz” kalmak da son derece zordur. Süreçte işbirliği esastır, zorunludur, soykırıma bulaştırılırlar. Sivas özelinde örneklersek Emir Marşan Paşa koruyu iken oğlu “exterminators”lerin başındadır. İşbirlikçiler ve soykırımcıların bir bölümü, Kemalist dönemde mecliste boy gösterirler.
“Koruyucular” ile ilgili başta Burçin Gerçek olmak üzere birçok çalışmaya imza atılmıştır. Bu konuda benim de yazmama karşın, konunun son derece nazik bir durum olduğunu söylemeliyim. “koruyuculuk”, yüz yıl önceki dedenin banka mevduatından torunun nemalanması gibidir.
Sivas bölgesinin bir bölümü 1920’lerin başında bir büyük darbe daha yemiştir. Topal Osman’ın bölgeden geçtiğini söylersek ne dediğimiz daha kolay anlaşılır. Dönemin meclis zabıtları da bu konudaki örneklerle doludur.
Sivas’ın Temecik köyü özeline gelirsek, Temecik köylülerinin Ermenilerin mülklerine el koymadıkları, balkan muhacirlerinden para ile satın alındığı papağan gibi tekrar ediliyor. Evet aynen öyle bir söylem her yerde esastır. “Yeğenim bizde Ermeni malı var olmasına var emme, biz bunu paralan alduk!”
Temecik Köyüne 1924 yıllarında balkan muhacirlerinin yerleştirilmesinin tamamlandığını kabul edersek, bunların buradan ayrılmaları 1929 yılına veya sonrasına denk gelir. 1929 yılı dünya ekonomik bunalımının korkunç yıllarıdır. TC’ de bundan en fazla etkilenen devletlerin başında gelir. Bunalımdan yoksulların daha fazla etkileneceği kuşkusuzdur. Bu korkunç bunalım döneminden etkilenmeden mülk sahibi olmak şaşırtıcıdır. Bu yıllar her şeyin sınırlı olduğu yıllardır. Muhtemelen Temecik’in Alevi-Kızılbaş köylülerinin de imkanları sınırlıydı. Bu sınırlı imkanlara sahip temecik Alevi- Kızılbaşlarının muhacirlerin topraklarını ucuza kapattıkları ifade ediliyor. Konunun araştırılması için tapu kayıtlarının açık olduğunu söylemek bir cehalet örneği olduğunu söylemek gereksiz.
Burada iki olgu gözden kaçırılmamalıdır. Birincisi, köylüler zor olsa da Ermenilerin soykırımına seyirci kaldılar, yada Soykırımcılarla işbirliği yaptılar. Ellerinde (bunalım yılları da olsa) maddi imkanlarının bulunması işbirliği olasılığını yükseltiyor. Zira biz biliyoruz ki; Sivas’tan gönüllü yada sürgün edilen yoksullar gibi, sürgün yiyen Alevi-Kızılbaş “dede”ler bile, hayatta kalabilmek için çok büyük zorluklarla baş başa kalmışlardır. Bunlar, büyük şehirlerde kapıcılık, odacılık, hamamlarda tellaklık… ve daha da aşağılık işlerle hayatlarını idame ettirmeye zorlanarak aşağılandılar.
Soykırım sürecinin sonuçlarından biri emval-i metrukeler ise bir diğer sonucu evlad-ı metrukelerdir. “Kurtarmanın” torunlara ödülü yanında, kurtarıcıların döneminde de kurtarıcılara ödül vardır. Gayrimüslim yetimlerin Müslümanlaştırılmasında ve evlat edinilmesine ödül konmuştur. Bu ailelere maaş bağlanmıştır. Bunların mirasına el koyma imkanı sağlanmıştır. Bir diğer ödül, Kadınların Müslümanlaştırılarak eş edinilmesinde de cinsel ödülün yanında, bu kurbanların mirası olan mal mülk de el koyanlara aittir. Kısaca kadın ve çocuklarla birlikte mal mülk sahibi olma imkanı doğmaktadır.
Tehcir kafilelerinin izlenerek zengin aile mensupların çalınmasına ve el konulmasının nedeni bu zenginleşme imkanıdır.
Neredeyse her ailede, bir babaanne yada anneannenin Ermeni kurban olması tesadüf değildir.
Sait Çetinoğlu
Resim: Çokkaryan ailesi, Gürün, 1902 civarı. Resimin kayanağı: houshamadyan.org