Refi’ Cevad’ın (Ulunay) Alemdar Gazetesi’ndeki Ermeni Soykırım Tarihine Not Düşen Makaleleri-1

İz Yayıncılık ünlü muhalif ve sürgün Refi’ Cevad Ulunay’ın yazılarından bir seçki yayınlandı. Seçki, yorumların dikkatle okunması şartıyla, Refi’ Cevad’ın günümüze taşınması bakımından önemli olmakla birlikte, bir çok eksiklikleri de bağrında taşımaktadır.[1] Bu yazılarda, önemli eksikliklerinin bir yönüne dikkat çekerek tamamlanmaya çalışılacaktır.

Refi’ Cevad, Mütarekenin ardından dört yıllık sürgün dönüşü tekrar yayımlamaya başladığıAlemdar Gazetesi’nde 1919 yılında kaleme aldığı başyazılarında Ermenilerin Sürgün ve Katliamlarını konu alarak Soykırıma tanıklık eder. Tanıklığı önemlidir zira, sıcağı sıcağına kaleme alınarak tarihe not düşülmüştür.

Yazıya başlamadan dönemin iklimine ilişkin birkaç şey söylemek, dönemin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır; Vahakn Dadrian, Taner Akçam ile birlikte hazırladıkları “Tehcir ve Tatil” Divan-ı Harbi Örfi Zabıtları çalışmasının girişinde döneme dair önemli açıklamalarda bulunur. Dadrian gazeteleri mercek altına alarak makaleleri irdeler ve yazıların yazılma saikleri ile yazarların meramını açık eder.

Dadrian, savaşın hemen ertesinde Türkiye’de egemen olan haleti ruhiyeyi, onu olduğu gibi yansıtan dönemin basınında aynen bulmak mümkün olduğunu söyleyerek;  Bu ilk dönemde henüz ne Kemalizmin izine rastlanıyordu ne de İstanbul’u ve stratejik öneme sahip bazı bölgelerini işgal etmiş olan müttefik kuvvetler arasında uyuşmazlık sözkonusu idi. Tüm bunların sonucu olarak, Ermeni soykırımı daha sonraki olayların göstereceği gibi ilk ve belki de son defa “tehcir ve tak- til” ikiz tanımlamasıyla açık olarak tartışıldı, anlatıldı, analiz edildi ve belki de en önemlisi lanet­lendi. Yani, Ermeni felaketine savaş sonrası gösterilen tepki, suçluların cezaî takibi ve ağır ceza­lara çarptırılmaları yolunda idi. Nitekim bu süreç içinde gazetelerde birçok failin kimliği tesbit edildi, adları teşhir edildi ve cezalandırılmaları sağlandı[ğını] ekler.  Bu tepkileri:

-Toplu kaçışları şiddetle eleştirme,

-Kitle katliamı gerçeği,

-Katliam için katillerin görevlendirilmesi,

-Sorumluluk meselesi,

-Sert cezalandırma çağrıları gibi taslak kategoriler biçiminde sınıflandırarak   gözden geçirir. Dadrian Alemdar Gazetesi dolayısıyla Refi’Cevad’ın suçluların cezalandırılmaları gerektiği konusunda daha doğrudan ve açık talepte bulunduğunu ekler.[2]

Bu seri yazılarda Refi’ Cevad’ın seçkide söz konusu olmayan bizce  son derecede değerli dört makalesi mercek altına alınacaktır.

Seriye Başyazarın Alemdar Gazetesinin 20 Şubat 1919 günlü nüshasında ki Arabanın Beygirleri nasıl İmiş? Başlıklı yazısıyla başlamak, genel bir bakış açısını ortaya koyması ve konuya bir perspektif çizmesi bakından bakımından önemli görülmüştür.

Refi’ Cevad, Mahmud Hayret Paşa’nın başkanlığındaki Divan-ı Harb-i Örfi’de (Sıkıyönetim Mahkemesi) süren Yozgat Ermeni Katliamları duruşmalarını ele alarak, duruşmaların mantığını sorgular; Yazı, yedinci duruşmanın ardından kaleme alınmıştır. Mahkemenin nihai kararı almasının zamanı geçmesine rağmen,  mahkemenin uzatılmasını eleştirerek, sonucun istenilen bir sürede alınmayacağının altını çizer: Mahmud Hayret Paşa’nın riyaset [başkanlık] ettikleri Divan-ı Harb-ı Mahsûs’daki tehcîr [sürgün] ve taktil [katliam] muhakemesi gittikçe câlib-i nazar-ı dikkat [dikkat çekici] bir safhaya girmeğe başladı. Muhakeme devam ettikçe câlib-i merak [merak uyandırıcı] safahat yavaş yavaş kendini gösteriyor. Yalnız bu safahatın yavaş yavaş kendini göstermesi acilen karar ittihazını icâb ettiren şu zamana muvâfık gelmiyor. Tehcîr ve taktil [sürgün ve katliamlar] meselesinden dolayı icrâ edilen [yürütülen] dünkü muhakeme yedinci muhakemeyi teşkil ediyor. Bu gidişle daha bir o kadar muhakeme cereyan etse bile işin arzu ettiğimiz bir zamanda bir netice-i kat‘iyeye iktirân edeceğine [kesin bir sonuca yaklaşacağına] ihtimal vermiyoruz. Birde anlamadığımız bir cihet daha var: Tehcîr ve taktil bütün Osmanlılar hakkında yapıldı. Bundan anasır münferiden müteessir olmuş değildir.

Mahkemelerin İTC geneline  açılmamasını ve bölgelere göre tek tek açılmasını zaman kaybı olarak niteleyerek, İtihad ve Terakki Genel yönetiminin muhakeme edilmemesini sorgular: Umumî bir şekil ve mahiyetde olan bu meseleden yalnız Ermenilere aid olan ciheti alıp çıkarmak ve onunla da böyle aylarca meşgul olmak hiçbir zaman doğru değildir. Ermeniler hakkında yapılan tehcîr ve taktîl hiç olmazsa umumî bir suretde muhakeme edilmiş olsaydı bunu da kabul edebilirdik. Böyle de olmadı. Bugün bütün memleketin efkârı yalnız Yozgat Ermenilerinin taktili ile uğraşıyor. Kemal Bey kimdir? Hakikati araştıracak olursak kanlı bir baltadan ibaretdir. Adalet onu işleten eli kesmeli, bu eller, bu beyinler el-ân aramızda gezip yürüyor. Sözleriyle önemli bir duruma işaret eder; Kemal bir aparattan ibarettir. Onu kullanan beyine yönelmenin esas alınmasında ısrar eder.

Mahkemeler yavaşlığına ve mantığına dikkat çekerek, Bidâyet-i neşriyâtımızdan [önceki yayınlarımızdan] beri söylüyorduk ki hükumetin ceza için cürüm aramağa ihtiyacı yokdur. Cürüm malumdur. Cezası da hazırdır. Mesele hemen tatbik edivermekle olup bitecektir. Sözleriyle kısa yolu göstererek, İttihad’ın geçmişinden örnekler: Mesela İttihad ve Terakki’yi ele alalım. İttihad kuvveti çılgınlıklar yapar, her şeyi şirazesinden taşırırdı. Fakat efkar-ı umumiye nazarında fa‘âl ve seri‘ olmak üzere kendini tanıtmıştı… Mahmud Şevket Paşa Hadisesindeki mürettib ve faillerin muhakemesi bir celse de bitti. Biz hâla Kemal Bey’in mücrimiyetine dair şahid aramakla meşgulüz. Anladık. Bütün dünyaya kanaat-ı tâmme [kesin kanaat] geldi ki bu adam bu cürümleri yapmıştır. Daha ne arıyoruz ?

Refi’ Cevad’ın, Kerbela sahrasına dönen perişan memleket maziye ait kanlı hatırâtdan silkinip çıkıverebilecek. Bu bir türlü yapılamadı ve yapılamıyor. Yaza yaza hükumeti tevkifata doğru yürüttük. Bugün hayretle görüyoruz ki bu ne idarî ve ne de kanûnî tarzda yapıldı. Bundan dolayı hükûmet müşkil bir mevkide kalmış oluyor. Bunu da şimdiye kadar efkar-ı umumiyeye bir beyanname ile ifhâm eylemesinden istidlâl ediyoruz [bildirmesinden bir sonuç çıkarıyoruz]. Bu kere tevkif edilen üç-beş ittihad rüesası da muhakeme mi ? edilecek? Sözleriyle Hükümetin/dolayısıyla mahkemenin  ayak sürümesini, yeteri derecede faal olmamasını eleştirir. Tutuklanan üç beş İttihad yöneticisinin yargılanmasından adaletin tecelli etmeyeceğinin altını çizip, Hükümetin yetersizliğini vurgularken ümitsizliğini de görüyoruz; Geçmişin muktedirleri halen göbeklerini sallayarak ortalıkta gezinmektedirler: Tehcîr ve taktil meselesi İttihad cemiyetinin doğurduğu en müstekreh [iğrenç] bir garibe-i hilkatdir. Hükûmet bunları bir mesele olmak üzere kabul ederek o suretde seri ve idarî bir tedbir ile işi bitirmeli; çünkü hakikaten bu gidişle hiçbir meselenin hal olunup biteceğine ihtimali vermiyoruz. Meclis-i Mebusan’da bu milleti bir tek nefer kalıncaya kadar kırdıracağını böğüre böğüre söyleyen bir adam hâlâ seyyiʼata doyamayan iri göbeğini sallaya sallaya geziyor. Eğer bu muhakeme edilenler maddeten katil iseler işte katil-i maneviler ortada, pıhtılar taşan canavar dimağlar aralarımızda. Onların neden azadesiz olarak yeni felaketler hazırlamalarına meydan veriliyor?

Refi’ Cevad’ın, çözümü basittir, çözümü, ikirciksiz ve net olarak göstermekten çekinmez, Tehcîr ve taktil meselesi eski bir cürüm değildir. Bir takım muşikâfâne [kılı kırk yaran] tahkikâta lüzum gösterecek derecede karışık bir hadise değildir. Mesele gayet basitdir:

İttihad ve Terakki çetesi emr etti, bütün anasırı mahv etti. Kimini astı, kimini kesti, kimini yaktı, bitirdi. Bu emri düşünen dimağ, veren ağız, icrâ eden el hepsi adaletin pençesinde. Artık bunun için bir takım garib tahkîkâta, ince eleyip sık dokumağa lüzum yoktur.

Refi’ cevad, sözünü, mahkemede sorulan, Yozgat Kasabı Kemal’in bindiği arabanın atlarının rengini neydi? sorusunu cevaplayarak bağlar:

Yaylının atları bir ejder şeklinde, renkleri de kan renginde idi.

Arabanın Beygirleri nasıl İmiş?/ Refi Cevad

Mahmud Hayret Paşa’nın riyaset [başkanlık] ettikleri Divan-ı Harb-ı Mahsûs’daki tehcîr [sürgün] ve taktil [katliam] muhakemesi gittikçe câlib-i nazar-ı dikkat [dikkat çekici] bir safhaya girmeğe başladı. Muhakeme devam ettikçe câlib-i merak [merak uyandırıcı] safahat yavaş yavaş kendini gösteriyor. Yalnız bu safahatın yavaş yavaş kendini göstermesi acilen karar ittihazını icâb ettiren şu zamana muvâfık gelmiyor. Tehcîr ve taktil meselesinden dolayı icrâ edilen dünkü muhakeme yedinci muhakemeyi teşkil ediyor. Bu gidişle daha bir o kadar muhakeme cereyan etse bile işin arzu ettiğimiz bir zamanda bir netice-i kat‘iyeye iktirân edeceğine [kesin bir sonuca yaklaşacağına] ihtimal vermiyoruz. Birde anlamadığımız bir cihet daha var: Tehcîr ve taktil bütün Osmanlılar hakkında yapıldı. Bundan anasır münferiden müteessir olmuş değildir.

Türklerde tehcîr edildi. Türklerde taktile uğradı. Umumî bir şekil ve mahiyetde olan bu meseleden yalnız Ermenilere aid olan ciheti alıp çıkarmak ve onunla da böyle aylarca meşgul olmak hiçbir zaman doğru değildir. Ermeniler hakkında yapılan tehcîr ve taktîl hiç olmazsa umumî bir suretde muhakeme edilmiş olsaydı bunu da kabul edebilirdik. Böyle de olmadı. Bugün bütün memleketin efkârı yalnız Yozgat Ermenilerinin taktili ile uğraşıyor.

Kemal Bey kimdir? Hakikati araştıracak olursak kanlı bir baltadan ibaretdir. Adalet onu işleten eli kesmeli, bu eller, bu beyinler el-ân aramızda gezip yürüyor.

İzmit’den tehcîr edilen Ermenilerin hukuku için de ayrı muhakeme mi cereyan edecek, Bursa’da taktile uğrayanlar hakkında da yine böyle koyun ayağı ile yürüyen muhakemeler mi teşekkül edecek? Bu başa çıkar mı? Bu memlekete lâzım olan kanunu acilen tatbik ettirecek idarî tedâbirdir. Bu yapılamıyor. İdarî tedâbir her hükumetlerce kabul olunmuş ve icabında tatbik olunarak muvaffakiyetli neticeler vermiştir. Mesela İttihad ve Terakki’yi ele alalım. İttihad kuvveti çılgınlıklar yapar, her şeyi şirazesinden taşırırdı. Fakat efkar-ı umumiye nazarında fa‘âl ve seri‘ olmak üzere kendini tanıtmıştı. Bu fena neticeler veren idarî tedâbirden neşʼet etmiş idi [kaynaklanmıştı]. İttihad Hükumeti’nin kendi lehinde isti‘mal ederek [kullanarak] fena neticeler veren idarî tedâbiri bir memleketin menfaati nokta-ı nazarından tatbik ile iyi neticeler istihsâl edebiliriz ve etmeliyiz. Mesela tevkîfâtı ele alalım.

Bidâyet-i neşriyâtımızdan beri söylüyorduk ki hükumetin ceza için cürüm aramağa ihtiyacı yokdur. Cürüm malumdur. Cezası da hazırdır. Mesele hemen tatbik edivermekle olup bitecektir. İdarî tedâbire elimizi uzatacak olursak görürüz ki şimdiye kadar Kerbela sahrasına dönen perişan memleket maziye ait kanlı hatırâtdan silkinip çıkıverebilecek. Bu bir türlü yapılamadı ve yapılamıyor. Yaza yaza hükumeti tevkifata doğru yürüttük. Bugün hayretle görüyoruz ki bu ne idarî ve ne de kanûnî tarzda yapıldı. Bundan dolayı hükûmet müşkil bir mevkide kalmış oluyor. Bunu da şimdiye kadar efkar-ı umumiyeye bir beyanname ile ifhâm eylemesinden istidlâl ediyoruz [bildirmesinden bir sonuç çıkarıyoruz]. Bu kere tevkif edilen üç-beş ittihad rüesası da muhakeme mi ? edilecek?

Eğer ittihatçılık meselesi de muhakemeye  [sütun:2] düşecek olursa İaşe Müdüriyeti gibi bir de İttihad ve Terakki Seyyiʼatı [kötülükleri] Müdüriyeti diye ayrı bir daire teşkil etmek lüzumu hasıl olacak ! biraz maziden ibret almamız icâb ediyor. Mahmud Şevket Paşa Hadisesindeki mürettib ve faillerin muhakemesi bir celse de bitti. Biz hâla Kemal Bey’in mücrimiyetine dair şahid aramakla meşgulüz. Anladık. Bütün dünyaya kanaat-ı tâmme [kesin kanaat] geldi ki bu adam bu cürümleri yapmıştır. Daha ne arıyoruz ?

Neden bu meseleyi bir an evvel hitâma [sona] erdirecek suretde davranmıyoruz ? Tehcîr ve taktil meselesi İttihad cemiyetinin doğurduğu en müstekreh [iğrenç] bir garibe-i hilkatdir. Hükûmet bunları bir mesele olmak üzere kabul ederek o suretde seri ve idarî bir tedbir ile işi bitirmeli; çünkü hakikaten bu gidişle hiçbir meselenin hal olunup biteceğine ihtimali vermiyoruz. Meclis-i Mebusan’da bu milleti bir tek nefer kalıncaya kadar kırdıracağını böğüre böğüre söyleyen bir adam hâlâ seyyiʼata doyamayan iri göbeğini sallaya sallaya geziyor. Eğer bu muhakeme edilenler maddeten katil iseler işte katil-i maneviler ortada, pıhtılar taşan canavar dimağlar aralarımızda. Onların neden azadesiz olarak yeni felaketler hazırlamalarına meydan veriliyor ?

Tehcîr ve taktil meselesi eski bir cürüm değildir. Bir takım muşikâfâne [kılı kırk yaran] tahkikâta lüzum gösterecek derecede karışık bir hadise değildir. Mesele gayet basitdir:

İttihad ve Terakki çetesi emr etti, bütün anasırı mahv etti. Kimini astı, kimini kesti, kimini yaktı, bitirdi. Bu emri düşünen dimağ, veren ağız, icrâ eden el hepsi adaletin pençesinde. Artık bunun için bir takım garib tahkîkâta, ince eleyip sık dokumağa lüzum yoktur.

Evvelki gün cereyan eden muhakemede vekillerden birinin garib bir sualini gördük. Kemal Bey’in bindiği yaylının atları ne renkde, ne şekilde olduğu soruluyordu. Buna umûm mağdur Osmanlı milleti muvâcehesinde biz cevab verelim:

Yaylının atları bir ejder şeklinde, renkleri de kan renginde idi.

Heyet-i hakime bunu zabta kayd etmezse tarih kayd eder!

Refi’ Cevad (Ulunay) kimdir?

Gazeteci-yazar Ref’i Cevad (D. 1890, Şam – Ö. 4 Kasım 1968, İstanbul) Ankara valilerinden Ali Muhiddin Paşa’nın oğludur.. Galatasaray Lisesini bitirdiği yıl (1909) Alemdar gazetesini çıkarmaya başladı. Tanin ve İkdam gazetelerinde çalıştı. Bir süre Şehrâh gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı. Gıdık başta olmak üzere KaragözKalem gibi bazı gazete ve dergilerde de siyasî ve hiciv ağırlıklı yazılar yazdı. İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne karşı olduğu için Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayından sonra Sinop, Çorum ve Konya’da sürgün hayatı yaşadı (1914-18). Sinop’a sürgün giderken bir diğer ünlü sürgün Refik Halid Karay’la birlikteydi. Ne garip tecelli ki; 1924 yılında da Refik Halid ile birlikte sürgüne gönderilecektir.

Mütareke’den sonra Alemdar  Gazetesi’ni yeniden yayımladı.  Gazetesinde muhalif tavrını sürdürdü. Lozan’dan sonra “150’likler” listesine dahil edilerek  dâhil edilerek 1924 yılında yurtdışına gönderildiği sürgünden ancak On beş yıl sonra 1938’de aftan yararlanarak döndü. İstanbul’da Yeni Sabah ve Milliyet (1953 yılından sonra) gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.

Sait Çetinoğlu 


[1] Metin Ayışığı, Refi’ Cevad Ulunay, Bir İngiliz Muhibbinin Milli Mücadele Dönemi Yazıları, İz Yayıncılık Ltd. 2022. 

[2] Vahakn Dadrian&Taner Akçam, “Tehcir ve Taktil” Divan-ı Harb-i Örfi Zabıtları, İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922, İstanbul Bilgi Üniversitesi Y. 2008. 15.