Haksız ve hukuksuz diploması

Lozan

Türkiye’nin hukuk sistemi ve devlet kuramlarını saran kül­tür kuruluştan bu yana vatandaşları üç kategoriye ayırmıştır Hiye­rarşinin en üstünde Sünni Müslüman Türk vatandaşlar bulu­nur. 1924 Anayasası’nın vatandaşlıkla ilgili 88. maddesinin tar­tışılması sırasında Gelibolu mebusu Celal Nuri Bey mecliste bunu çok açık ifade eder: “Bizim öz vatandaşımız, Müslüman, Hanefiyül mezhep, Türkçe konuşur bir zattır.”6 İkinci, yani orta tabaka, Aleviler ve Türk olmayan diğer Müslümanlardır (Kürtler, Çerkesler vb.); üçüncü ve en alt tabakayı ise Hıristiyanlar ve Yahudiler oluşturur. Bu katagorileri Türk usulü bir “kast sistemi” olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.[1]

Taner Akçam Türkiye’deki Apartheid rejimini Hint kast sistemine benzetir. Hiyerarşinin en altında bulunan Hıristiyan ve Yahudilerin yer değiştirmeleri ve eşit vatandaş olmaları hemen hemen imkânsızdır. Bu gruba mensup olanlar, “bizden” sayılmaz ve “içimizdeki yabancılar” muamelesi görürler. 1924 yılındaki Meclis görüşmelerinde, dönemin maliye bakanı olan ve Er­meni soykırımında çok önemli roller üstlenmiş olan Musta­fa Abdülhalik [Renda] gayrimüslim vatandaşlar hakkındaki hükümet görüşünü tek cümleyle özetler: “Bize mensup ol­mayanlara mümkün olduğu kadar müşkülat göstereceğiz.”“Gayrimüslimlerin” yeni Türkiye’nin bir parçası değil, “içi­mizden çıkartılması gereken yabancılar” olduğu anlayışı yeni Meclis’te başından beri egemendir.[2]

Devlet’in ana politikalarından biri, Hıristiyanların, özellikle de Ermenilerin ülke dışına zorla sürülmesidir.

Özellikle Cumhuriyet’in erken döneminde, yabancı gözler­den nispeten uzak doğu vilayetlerinde bu politika açık şiddet kullanılarak gündeme getirildi.[3] Fransa ile imzalanan Ekim 1921 sınır antlaşmasını takiben sınırın her iki tarafında ya­şayan Ermeniler, Türk hükümeti tarafından güvenlik tehdi­di telakki edildiler. Sınırın Türkiye tarafında hayatta kalmış olanlar fırsat bulundukça türlü yöntemlerle ve zorla Suriye’ye sürüldü ya da kaçmak zorunda bırakıldı. Fransa’dan da, Suri­ye’nin kuzey sınır bölgesine yerleştirdiği Ermenileri iç bölge­lere sürmeleri istendi.[4] 1925 Şeyh Sait, 1926-30 Ağrı ayaklanmalarının, 1937-1938 Dersim ve 1936 sonrası Sason’da yaşananların bu şiddet poli­tikalarıyla doğrudan ilişkisi vardır. 1929’da Diyarbakır ve Mar­din’de Ermeni ve Süryani dini liderler öldürüldüler; kiliseler bombalandı ve yakıldı. Birçok olayda Ermeniler suçlu sayıl­dılar ve tutuklanarak işkencelerden geçirildiler. Harputlu bir Ermeni’nin sözleriyle, “yaşama şansımız yok, zulme uğradık, şüphelenildik, soyulduk, kötü muamele gördük, hapse atıldık, yargılandık ve eğer şanslıysak sınır dışı edildik.”[5]

Açık şiddet politikaları sonucu ne kadar Ermeni’nin Su­riye’ye geçtiği konusunda rakamlar çelişkilidir. Sadece Şeyh Sait Ayaklanmasından sonra Suriye’ye kaçan Ermeni sayısını 10 bin civarında gösteren çalışmalar olduğu gibi, tüm bir 1920 ve erken 30’lu yıllar için 30-40 bin rakamlarını verenler de vardır. Diplomatlar, bu dönemde 10 ile 20 bin arası Erme­ni’nin göç ettiğini tahmin etmektedir.[6] Suriye dışında, İran ve Irak’a geçen Ermeniler de vardır. Zorla sürülen Ermenilerin mal varlıklarına, var olduğu iddia edilen vergi borçlarının karşılığı olarak kâğıt imzalatılmak suretiyle el konulmuştur.

Bölgenin Ermeni nüfusundan tamamen arındırılmasında Sasun bölgesi önemli bir örnek teşkil eder. 1914-1927 arasın­daki döneminde, Sasun yöresinin Ermeni nüfusu %46’dan %1,5’a gerilemişti. Kalan nüfus da, resmi rakamlara göre 834 kişinin öldürüldüğü 1936-39 operasyonları sonucunda orta­dan kaldırıldı.

Kısaca, Türkiye Cumhuriyeti, bir Türk devleti olarak kurulmuştur. Kurucu kadroda ırkçı bir ideoloji hakimdir. Bu nedenle kovamadıklarına bir şekilde zorluk çıkarılarak ata topraklarından ayrılmak zorunda bırakır. Çıkarılan zorluklardan dolayı ayrılmak isteyenlere tek kullanımlık geri dönüşü olmayan pasaport vererek kovar. Olmadı Zor kullanır.

Hıristiyan ve Yahudileri, günlük hayatlarını çekil­mez hale sokarak veya bazen açık şiddetle Türkiye’den çıkma­ya zorlamak, kalanları çeşitli meslekleri icra etmekten men etmek, özel fişleme sistemi ile kayıt altına almak, “soy kodu” uygulaması ile toplum içinde asimde olup kaybolmalarına en­gel olmak, oluşturulan kast sisteminin ana unsurlarıdır. Cum­huriyetin kuruluş evrelerinde, 1920’de nüfusun %8’ine yakı­nını oluşturan bu grubun bugün %1in altına düşmüş olması tesadüf değildir ve ancak bu Apartheid sisteminin ve ırkçı po­litikaların varlığıyla açıklanabilir. Bu sonuç, Cumhuriyetin kurucu kadrolarının bilinçli politikalarının sonucuydu ve temelleri 1918-1923 döneminde atılmıştır.[7]

Yaşadığı topraklardan yaşayamayacağı yere sürgün edilerek yerinden edilme, Soykırım şartlarından biri olarak; Soykırım Sözleşmesinin 2/c Maddesinde, “Grupun , bedeni varlığının kısmen veya tamamen imhasına müncer olacak hayat şartlarına kasten tabi tutulması; sözleriyle tarif edilmiştir.

Tarihsel topraklarından kazınıp yaşam koşullarından uzak şartlarda sürgün edilen, modern tarihin en büyük sürgünü 1915 Ermeni sürgünü, Ermeni Halkının 1.5  milyon üyesinin yok edilerek tarihi Ermenistan Türk ve Kürtlerin kolonizasyonu ile sonuçlanmıştır. Bu süreçte,

Ermeniler toplumlarını kaybettikleri gibi vatanlarını da kaybetmişlerdir. Diğer yandan, Ermeni gen havuzuna el konulmuş. Kadın ve çocuklar köleleştirilerek, ailelerinden kalan mülklerin el konulmasında kullanılmışlardır[8].

1918’de Osmanlının yenilgisi sonrasında el konulan kadın ve çocukların bulunması ve mucizelerle ayakta kalabilen az sayıda kişilerin zor şartlarda yurtlarına geri dönerek, Fransız nüfuz bölgesinde toplanmalarıyla yeni bir yaşam alanı bulma imkanı sağladıkları yanılsamasına düşülmüştür.

Kilikya’da az sayıda Ermeni’nin toplanması ve kaybettikleri toprakları ve mülklerine sahip çıkmalarına karşı, Türklerin tavrı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri (Kuvayi Milliye) adı altında geri dönenlerin hukukunun çiğnenmesine yönelik örgütlenmelerini doğurmuştur. Amaç;  “vatan savunması” değil, gasp ettikleri mülklerin savunmasıdır. Süreç de bunu doğrulamıştır. “Geri dönen Ermeniler ve Rumlar onların hedefiydi. Kuvayı Milliyecilerin Hıristiyanlara yönelik saldırılarına ilişkin raporlar İstanbul hüküme­tinin önüne düzenli olarak gelmeye başladı. Bazı bölgelerde sivil halk da bu saldırılara katılmaktaydı. Ermeni veya Rumla­rın fidye için dağa kaldırılmaları,[9] mal ve mülklerine el koy­mak için yapılan baskınlar, kadınların kaçırılması dahil cinsel şiddet,[10] ölüm tehditleri[11] veya erkek nüfusu topluca kaçırarak kurşuna dizmek[12] gözlenen pratikler arasındaydı.”[13]

Sürecin sonunda, Osmanlı bakiyesini toplu pazar olarak gören Emperyalistler, Osmanlı’nın Anadolu’ya hakim olan, diğer bir deyişle Anadolu’ya çekilen yada Anadolu’ya el koyan İttihat ve Terakki bakiyesi olan Kemalistlerle anlaşarak, Kilikya’nın Sancak (Antakya ve İskenderun) hariç geri kalan bölgelerinden (Adana, Antep, İçel, Maraş, Urfa) 1921 yılında çekildiler.

Osmanlı yenilmesine rağmen ordusu dağılmamış, kaybedilen bölgelerden gelen ordu kalıntıları  geri çekilirken silahları dağıtarak  halkı silahlandırmışlardır. 6. Ordu ve Kafkasya’dan dönen 9. Ordu’nun yaptığı budur. Hem Ordu dağılmamış, ordu mütareke koşulları gereği silahsızlandıramadığı gibi halkın silahlandırılmasına da göz yumulmuştur. Emperyalistlerin orduyu silahsızlandırma niyeti ve gücü de yoktur. 9. Kolorduyu silahsızlandırmak için Erzurum’a gönderilen birlik bir subay birkaç er ve birkaç yük hayvanından ibarettir.

Kaldık ki, Emperyalistler Kemalistleri silahla donatmak için birbirleriyle yarış halindedir. Bolşevikler de Kemalistlere silah ve para yardımında Emperyalistlerle yarışmaktadır.[14]

Fransızların Kemalistlerle anlaşıp bir gece atlarının ayaklarına bez bağlayarak sessizce ortadan kaybolurken, İngilizlerin[15] yaptıkları gibi ağır silahları geride bırakırlar.

Ermeniler için tek seçenek kalmıştır; yeniden göç yollarına düşmek. 1921 de olan budur. İmkanı bulabilen kaçmaya çalışken yollarda milislerce pusuya düşürülmüş,  imkan bulamayanlar milislerce yok edilmişlerdir. Bunların sayılarını bilmiyoruz.

Yunan nüfuz bölgesine toplanan Ermeniler bir yıl sonra aynı kaderi paylaşırlar. Kemalistlerin Anadolu kontrol etmeleri ve 1922 Eylül ayında Yunan Ordusunun savaş meydanından çekilmesiyle, bu bölgedeki korunma şemsiyesinin  ortadan kalkmasıyla sonuçlanmıştır. İzmir’deki Ermeni bölgesi olan Basmane kasıtlı bir  yangına teslim olduğu gibi, Kemalistlerin, Türk-Kürt milislerin av alanına dönüşmüştür. Şanslı bir azınlık kaçabilmiş geri kalanlar ise ya orada yada Amele Taburlarında hayata veda etmişlerdir. Yazılı ve sözlü  tarih kayıtlarında da konuya ilişkin bilgi bulmak mümkündür. Dimitra Sophroniou, kendisi ile yapılan gö­rüşmede İzmir’den vaktinde çıkamadıkları için bir otelde kalmakta olduklarını aktarır. Otele Türk askerleri gelir, “Kork­mayın, Ermeni var mı?” diye sorarlar. Soru Türkçe sorulmuş­tur. Dimitra Sophroniou devam eder: “Sonra oradan ayrıldık çünkü yangın -yangın Hıristiyan evlerinin olduğu [bölgede] başlamıştı- ve sokaklara çıktık. […] Türkler Ermenilere Al­manların Yahudilere davrandığı gibi davranıyordu.[16]

Fransızların Kilikya’nın kuzeyinden çekilmesinden sonra Sancak’a sığınan Ermeniler 1938’de Sancak’ın Fransızlar tarafından, Savaşta mihver devletlere katılmamanın rüşveti hem de Türkiye Cumhuriyetinin tehdidini[17] ciddiye alıp Kemalistlere bırakılması sonunda, Ermenilerin Sancak’tan göçmekten başka seçenek bırakmamıştır. Sancak Ermenileri ve Sancak’ta tutunabilen Ermeniler her şeylerini geride bırakarak yeniden göç yollarına dökülmüşlerdir.

1915 Soykırım Sürecinde olduğu gibi geride bıraktıkları mülklere yerel güçler ve devlet tarafından el konularak paylaşılmış, devlete düşen mülkler sonrasında haraç mezat ucuz fiyatlarla, işbirlikçilerine satılarak tasfiye edilmişlerdir. 

Tarihi Ermenistan’da mucizeler kabili tutunabilen ve sürgünde hayatta kalıp geri dönen Ermeniler 1920’lerin sonlarından başlayarak 1930’ların ortasına kadar ki süreçte, şiddet eşliğinde ata topraklarından sökülerek Suriye’ye göçürülmesi de bir başka etnik temizlik sürecidir. Bu süreç Batılı güçlerce yakından izlenmesine karşı herhangi bir girişimde bulunmadıkları gibi kınanmaya dahi gerek duyulmamıştır.

1927 nüfus sayım sonuçlarına göre 64.745 kişi Ermenice konuşmaktadır.  Sayım sonuçlarına göre nüfusun %2.64 Gayrimüslimdir. Bunların 77.433’ü Gregoryen Ermeni, 39511’i Katolik, 6.658’i Protestan’dır.[18]

Sayım şekline göre Katolik ve Protestanların ne kadarının Ermeni olduğu belirsizdir. Bunların da büyük bir kısmının Ermeni olduğunu kabul etmekte sakınca yoktur.

Karabağ Ermenilerinin göçü ile Kilikya’dan ve Sancak’tan ayrılmaya zorlanan Ermeniler ve diğer Hıristiyanlar arasında bir fark yoktur. Bir dehşet  iklimi yaratılarak her şeylerini geride bırakarak anayurtlarını terk etmeye mecbur kalmışlardır. Azerilerin 1918 yılına kadar herhangi bir siyasi organizasyonu yoktur. 1939’da Azerbaycan’da ulusal azınlıkların ülke nüfusunun yüzde 42’sini oluşturduğu, 2023’te ise nüfusun yalnızca yüzde 5’ini oluşturmaktadır.[19] Bu niteliğiyle eski SSCB ülkeleri arasında azınlıkları yok seviyesine indiren tek ülkedir. Bu bakımdan etnik temizlikte uzman olduğunu söyleyebiliriz.

Gerek 2020 yılındaki 44 günlük savaşı ve gerekse 2023 yılında Karabağ/Artsakh’taki durum soykırımın sınır ötesine taşınmasından ibarettir. Rus Ordularının çekilmesiyle boşalan alanın değerlendirilerek Osmanlı Ordularının Trans Kafkasya’yı işgal planı çerçevesinde 1918 yılının Eylül ayında Enver’in kardeşi Nuri’nin Bakü’yu işgali ve Emniyet müdürlüğüne Ermeni Soykırımının baş mimarlarından Dr. Bahaeddin Şakir’in getirilmesiyle başlayan cinayet ve yağmalar arasında paralellik şaşırtıcı değildir.[20] Osmanlı Ordusunca Ermenistan’ın ablukaya alınarak açlığa mahkum eden, Soykırımda 300.000 Ermeniyi katletmeyle öğünen Enver’in amcası Halil’in Erivan’daki “Son ferdine kadar Yok etmeye çalıştığım Ermeni Milleti…”[21] sözleriyle başlayan nutkunu hatırlamamak imkansız. Halil’in hayaleti Ermenistan’ın üstünden kalkmamıştır. 44 günlük savaş ve maalesef “uygar” dünyanın gözü önünde gerçekleşen ve “uygar” dünyanın utanmazca naklen yayınladığı Karabağ/Artsakh ablukası ve sonrasındaki tehcir… Halil’in konuşmasının devamı gibidir.

1923 Lozan Antlaşmasının ardından imzalanan Mübadele Antlaşması kovulmanın başka bir yüzüdür. Rumların bir kısmı 1913-14 Ege ve Trakya pogromlarında kadim topraklarından uzaklaştırılmıştı. I. Dünya Savaşı sürecinde güvenlik gerekçe gösterilerek başta Pontus, Marmara, Ege olmak üzere yoğun oldukları bölgelerden sürgün edildiler. Yakın bölgelere gönderilenlerin dahi ölüm oranlarının yüksek olduğu resmi belgelerde belirtilmektedir. Uzak bölgelere gönderilenlerin açlıktan susuzluktan soğutan, sıcaktan öldüklerini biliyoruz. Sağ kalanlar da öldürülmüşlerdir.[22]

1922 yılında Yunan Ordusuyla birlikte çekilerek İzmir’e sığınan bir çok Rum burada mahsur kaldığından bir kısmı öldürülmüş bir kısmı da körfezde boğularak  hayatını kaybetmiştir. “Şanslı” olan çok az kesim Yunanistan’a sığınmıştır. Dolayısıyla Mübadele edilecek çok az Rum kalmış olduğunu söyleyebiliriz. Mübadele’nin zor şartlar altında yapılmıştır. Yollarda ve kamplarda hayatını kaybedenlerin kayıtları da tutulmamıştır. Ermeni Soykırımından yargılananların mübadillerin transferinde görevlendirilmesi de transferin hangi şartlar altında yapıldığını tahmin etmek zor değildir.

İsrail Devletinin kuruluşuyla Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu arasında zihniyet açısından bir fark yoktur. İsrail’i ilk tanıyan ülke olması da bu bakımdan anlamlıdır. Nasıl ki, Türkiye Hıristiyanları ülkesinde yaşayamaz hale getirdi. Dün Batı Şeria’da, bu kez Gazze’de olan farklı değildir.

İsrail bu alışkanlığını Kudüs Ermeni Mahallesine kadar uzatmaktan çekinmemektedir.[23]

İsrail’in Filistin topraklarını işgal ederek kolonize etmesi ile 1894-96 katliamlarında ve 1915 Soykırım sürecinde Ermenileri tehcir ederek Soykırımdan geçirilerek tarihsel topraklarını Türk-Kürt işbirliğiyle kolonize edilmesiyle,  İsrail’in de Filistin topraklarını işgal ederek buraya yasadışı yerleşimlerle kolonize etmesi aynı şeydir. Türkiye bu uygulamayı Kıbrıs’ta 1974’ten beri sürdürmesi de bir başka çarpıcı örnektir. Kaldı ki, sınır dışında bir bölgeyi işgal ederek yerli nüfusu sürgün ederek yeni yerleşicilere açmak uluslararası suçtur. Savaş suçlarının yargılanması için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 1998 Roma Statüsü’nün 8 (2) (b) (viii) maddesinde ise “işgal gücü tarafından kendi sivil nüfusunun bir kısmının işgal edilen bölgeye doğrudan veya dolaylı olarak aktarılması”nı bir “savaş suçu” olarak değerlendirmektedir. Birleşmiş Milletler’in 1968 tarihli “Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşmesi”ne göre, hangi tarihte işlenmiş olursa olsun, insanlığa karşı suçlar yönünden zamanaşımı süresi uygulanamamaktadır.

Ancak bütün bunlar kağıt üstünde kalınca cezasızlık esas olmaktadır.

Azerbaycan’ın bu iki ülkenin askeri ve teknik  işbirliğiyle Karabağ’daki Ermenilerin tehcirinde ki ortaklığı da sürpriz değildir. Azerbaycan bu yardıma karşılık İsrail’e en büyük desteği veren ülkedir. Bakü sokaklarında İsrail Gazze’ye düzenlediği bombardımanı destekler mitingler, İsrail’in yardımının karşılığıdır. Türkiye’nin dilinin sert olması retorikten ibarettir. İsrail ile ticaret eskisi gibi sürdürülmektedir.[24]

Bütün bunlar olurken Batı sadece seyretmekle yetinmiştir. Hala seyretmeye devam etmektedir. Batı’da insanlık değerlerinin unutulduğunu, haksız ve hukuksuz diplomasinin eline kaldığımızı söylemek insanlık adına üzücüdür.

Sait Çetinoğlu 29. Kasım 2023

Yazı Aztag Daily’de Ermenice yayınlanmıştır.

https://www.aztagdaily.com/archives/624494
https://www.aztagdaily.com/archives/624585

[1] Taner Akçam, Yüz Yıllık Apartheid, Aras Y. 2023, s 20

[2] Taner Akçam, Yüz Yıllık Apartheid… s 22-23

[3]. Şu çalışmalarda sınırlı bilgiler bulmak mümkündür: Vahe Tachjian, “The expulsion of non-Turkish ethnic and religious groups ffom Turkey to Syria during the 1920s and early 1930s” ed. Jacques Semelin, Online Encyclopedia of Mass Violence, http://www.massviolence.org/IMG/article_PDF/The-ex- pulsion-of-non-Turkish-ethnic-and-religious-groups.pdf. Talin Suciyan, Tbe Armenians in Modem Turkey: Post-Genocide Society, Politics, and History, (London, 1B Tauris, 2016) ve Çağaptay, Islam, Secularism and Nationalism in Modern Turkey,Routledge, 2009.

[4] Seda Altuğ, “The Turkish-Syrian Border and Politics of Difference in Turkey and Syria (1921-1939) ” Matt- hieu Cimino (ed.), Syria: Borders, Boundaries, and tbe State içinde, (London & New York: Palgrave Macmillan, 2021), s. 47-73.

[5] Mısırlıyan,“Turkiyo Nerkin Kavarneru Hayots Bardatır Ardakağtı 1929-1930” Yervant Kasuni (ed) Haygazyan Hayakidagan Hantes III. (Beirut Haygazyan College, 1973,  s. 109.

[6] Soner Çağaptay, Türkiye’de İslam Laiklik ve Milliyetçilik Türk Kimdir? Bilgi Üniversitesi Y. 2006, s. 57.

[7] Taner Akçam, Yüz Yıllık Apartheid,… s 90-92

[8] BOA DH/ŞFR 54-A/382 11 Ağustos 1915 tarihli kararnamesinde “”ihtida eden veyahud izdivac edenlerle [evlenenlere] beray-ı talim ve terbiye [talim ve terbiye maksadıyla) şayan-ı i’timad [güvenilir] zevat nezdine bırakılan çocukların emlak-i zatiyyeleri ibka [şahsi malları (kendilerine) bırakılır] ve murisleri [miras bırakanları] vefat etmiş ise hisse-i irsiyyeleri i’ta olunur [hisseleri kendilerine verilir], 1919 sonrasında kadın ve çocuklardan ulaşılabilenlerin bir kısmı kurtulup cemaatlerine ulaşabilse bile bu genelge ile el konulan mülkler kolonyalistlere kalmıştır. Taner Akçam, Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması, İletişim Y. 2014 s 203, kadınlar ve çocuklardan ulaşılabilenlerin bir kısmı kurtulabilse bile bu genelge ile el konulan mülkler Türk – Kürt kolonyalistlere kalmıştır.

[9] BOA.DH.ŞFR., 104/45, Dahiliye Nezaretinden İzmit Mutasarrıflığına 16 Ekim 1919 tarihli şifre tel.

[10] BOA.DH.ŞFR., 104/96, Dahiliye Nezaretinden Kastamonu Vilayetine 28 Ekim 1919 tarihli şifre tel; Konya Vilayetine 24 Ocak 1920’de çekilen benzeri bir telgraf, BOA.DH.ŞFR., 106/114.

[11] BOA.DH.ŞFR., 104/127, Dahiliye Nezaretinden Ankara Vilayetine 1 Ka­sım 1919 tarihli şifre tel.

[12] BOA.DH.ŞFR., 108/68, Dahiliye Nezaretinden Ankara Vilayetine 14 Mart 1920 tarihli şifre tel.

[13] Taner Akçam, Yüz Yıllık Apartheid, … s 55

[14] Kazım Özalp, Milli Micadele 1919-1922 TTK , 1988, s 219-221

[15] “İngilizler Güneydoğu’daki kuvvetlerini Petrol bölgesi Musul’a toplamaya karar verdiler. Anlaşma ile İngilizlerin çekildiği bölgeler Fransa’ya verildi. İngilizler Urfa’yı boşaltırken birkaç top ve makinalı tüfeği Türklere bıraktı. Çok ağırlar, biz götüremiyoruz belki size lazım olur dediler.(Gerçekten de o silahlar Fransızları bölgeden kovarken çok iş gördü.) “

Mehmet Bilgin, Karadeniz’de Postmodern Pontusculuk, Doğu Kütüphanesi, 2007, s 87-88, 2008″

[16] Dimitra Sophroniou ile görüşme 53392. Görüşmeyi yapan J. Michael Hagopian. Visual History Archive, USC Shoah Foundation, June 28, 1988, (Erişim: 5 Mayıs 2023) [https://vha.usc.edu/testimony/53392]

[17] VI. Kolordu Komutanlığının Genel Kurmay Başkanlığına yazığı 30.04.1938 gün ve 7. Şube I. Kısım/676 sayılı çok gizli işaretli yazısında “1. 937 seferberlik hazırlığına göre Hatay için kısmı seferberlik yapıldığı takdirde kolorduca seferber edilecek birliklerin isimleri yeniden tetkik edilmiş ve listesi bağlı olarak arz ve takdim edilmiştir. Keyfiyetin tavzih ve katileştirilmesi için bağlı listede yazılı birliklerden başka bir teşekkülünde  seferber edilip edilmeyeceğinin işarına müsaadelerini saygılarla arz ederim.” Denilmektedir.  Yazı bilgi için milli müdafaa vekaleti ve 2.Ordu müfettişliklerine de gönderilmiştir. Yazının ekinde, ayrıntılı çevirme harekatına dair askeri konuşlandırma listesi yer alır. 

[18] Soner Çağaptay, Türkiye’de İslam Laiklik ve Milliyetçilik Türk Kimdir? Bilgi Üniversitesi Y. 2006. s 27-28

[19] https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/11/24/Ekonomist-SSCB-etnik-temizlik-az%C4%B1nl%C4%B1k-Azerbaycan/262525

[20] Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırım Tarihi, çev.Ali Çakıroğlu, Belge Y. 2008 s 508-497

[21] Taylan Sorgun,İttihad  ve Terakki’den Cumhuriyet’e Halil Paşa  Bitmeyen Savaş,Kum saati y.2003, s 167

[22] Abraham H. Hartunian, Neither To Laugh Nor To Weep: A Memoir of The Armenian Genocid, Boston Pres 1968.  (bu çalışmada Hartunian 1896 yılından 1922 yılına kadar tanık olduğu 7 katliamı paylaşır. Bu tarih sürecinde Ermeni ve Rumların  karşı karşıya kaldıkları katliamların ayrıntılı bir anlatımdır.

[23] https:// rb.gy/i55yi5, https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/11/28/İnek-Bahçesi/262761

[24] https://twitter.com/metcihan/status/1729581284396023813/photo/1