Paramiliter gelenek ve Topal Osman

Topal Osman

En kötü zaman, yönetenin ve halkın

kötülüğünün birleştiği zamandır

                                                                                                                                                             İbnu’l Muqaffa

Coğrafyamızda paramiliter güçlerin katliamlarda, pogromlarda, Soykırımlarda kullanılması bir gelenektir. Bunlara dair uzun bir liste yapmak mümkün. Her milliyet ve dinden sivil halktan, Hıristiyan vatandaşların çocuklarından devşirilen yeniçeri askerlerine kadar geniş bir yelpaze hedef alınmıştır.[1]

Hamidi dönem öncesinde Rum vatandaşlar kitlesel olarak hedef alınmıştır. Yunan bağımsızlık Savaşı sürecine (1821-1830) misilleme olarak Konstantinopolis’teki Rum toplumu başta olmak üzere birçok yerde (Khios, Kasos, Yunanistan, Myssolonghi…) devlet ve milis işbirliğinde kitlesel pogrom ve katliamlar düzenlendi. 

1821 Konstantinopolis katliamı, Osmanlı İmparatorluğu yetkilileri tarafından Yunan ayaklanmasının ilk haberi Osmanlı başkentine ulaşır ulaşmaz toplu infazlar, pogrom tipi saldırılar, kiliselerin yıkılması ve kentteki Rum nüfusun mallarının yağmalanması yaşandı. Olaylar Ekümenik Patrik V. Gregory’nin Patrikhanenin kapısında infaz edilerek idam edilmesi ve Dragoman Konstantinos Mourouzis’in başının kesilmesiyle doruğa ulaşmıştır.[2]

Tanzimat sürecinde, Tanzimat ve Islahat Fermanlarına karşı, Gayrimüslimlerle eşitlik tepki bahanesiyle İmparatorluğun her bölgesinde milislerin düzenledikleri pogromlara sahne olmaktadır. 1860 Zeytun, 1860-61 Lübnan, Şam eş zamanlı Hıristiyanlara saldırılar fermanların eşitlik fikrine karşı tepki Hıristiyanlara yönelmiştir.[3]

Hamidi Dönemde (1876-1909) Milislerin kullanılması İmparatorluğun her bölgesinde bu kez Ermeniler üzerinde yükselir. Hınçakların öncülük ettiği 15 Temmuz 1890 Kumkapı Yürüyüşüne yapılan saldırı örgütlenmiş bir milis saldırısıydı. 30 eylül 1895 Babıali Yürüyüşü esnasında tabancalı ve aynı tip sopalı güruhun 3 gün boyunca başta Ermeni mahalleleri olmak üzere İstanbul sokaklarında sürdürdükleri katliam için  bir meslek grubunun üyeleri örgütlenmiştir. Failler Kürt hamallardı. İstanbul Ermenilerinin katlinde 26 Ağustos 1896 tarihinde Taşnaksutyun’un Osmanlı Bankası baskını sırasında bu hazır güçler, bir anda aynı ellerinde tip sopalar, demir çubuk, kamalarla sokaklarda Ermeni avına başlar. Katliamlar devlet gözetiminde aynı meslek grubu öncülüğünde Asker – milis işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir.

1894 Sason katliamlarıyla başlayan 1896 yılına kadar süren Ermeni katliamlarında da Hamidiye öncülüğündeki Kürt milisler başta gelmektedir. Hamidiyelerin olmadığı Trabzon gibi bölgelerde diğer Müslüman milisler örgütlenmiştir. Sonuçta Abdülhamid de kendi kazdığı kuyuya düşmüş, Kızıl Sultan, asker ve milis işbirliği ile tahttan indirilmiştir.

Hamidi dönem, aynı zamanda devletin yeniden şekillendiği bir dönemdir. Tanzimatın Osmanlıcılık politikası terk edilerek vatandaşlık yerine İslamcılık çerçevesinde ümmete geçilmiş, ümmet tarifi dışında bırakılan Hıristiyanlar dışlanmış ve hedef haline getirilmiştir. Devletin giderek zayıflaması, dış etkiler ve baskılardan kaçınmak için ümmetin dışında kalan toplum kesimlerine karşı devlet dışı silahlı ve silahsız guruplar yani milisler örgütlenmiş, devletin teşviki ve göz yumması ya da Hamidiyeler gibi bizzat kendisinin örgütlediği büyük paramiliter güçlere geniş alan sağlanmıştır. Yasal haydutluk yetkisi ile donatılan Hamidiyelere, 19. YY’ın son çeyreğinde Rus Çarlığından gelen silahlı Çerkezler de bu gözden çıkarılan Hıristiyan toplumların çevresinde konuşlandırılarak, bunların baskı altına tutulmasında kullanılmasının resmi politikanın bir parçası olduğunu gören ve bunu  örnek alan yerli Müslüman gruplar da güç devşirebildiği alanlarda etkinlik kurarak çoğalmışlar, baskı, soygun, cinayet, yağma gibi aynı hareketleri, sürdürmüşlerdir.

İttihat ve Terakki (İTC) yönetiminde (1908-1918) milis teşkilatının örgütlenmesi daha sistemli bir şekilde yürütülür.

Makedonya’da bu konuda tecrübe kazanarak uzmanlaşan ittihatçılar Anadolu’daki ilk provasını 1 (14) Nisan 1909 günü başlayan Kilikya Katliamlarının son bölümünde gerçekleştirdiler. Milislerin Ermeni mahallerine saldırılarıyla başlayan saldırılar, asker ve milis güçlerinin işbirliğiyle devam ederek katliamla sonuçlanmıştır.

İTC, Hamit’ten devraldığı mirası daha ileriye taşır. Önceleri Ege ve Trakya’da 1913-14 sürecinde askeri ve idari amirlerin koordinasyonunda Rumlara uygulanan pogromlarda kullanılan milislerin başarısı üzerine Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurulmasıyla paramiliter örgütlenmeyi daha sistemli bir hale getirilmiştir. Bu kez milis güçleri daha organizedir ve cezaevlerinden çıkarılan azılı suçlulardan[4] oluşturulan milisler öne çıkmıştır. Ermeni Soykırım sürecinde milis, jandarma ve Aşiret alayları olarak örgütlenen Hamidiye artıkları işbirliğini daha yüksek seviyeye çıkarılmıştır. Dr. Reşit’in öncülüğünde Diyarbakır’da örgütlenen El- Hamsin milisleri  Soykırım sürecinin en örgütlü cinayet şebekelerinden biridir.

Ankara Hükümeti, bu milislerin İTC döneminde işledikleri suçlarına af getirmiştir.[5]

Bu gelenek İttihat ve Terakki devamı olan Ankara Hükümeti[6] tarafından da devam ettirilmiştir.[7] Bazı örneklerde bunlara rütbeler verildiği görülmüştür[8]. Ankara kendi döneminde işlenen suçlara da af getirmiş[9]. Resmi belgelerde milislerin Cumhuriyet sürecinde Devlet güçleri ile birlikte çeşitli isyan ve direnişlerde de kullanıldığını görüyoruz. Bu kişilerin işledikleri suçların – devlet güçleriyle birlikte – affı bir gelenek olarak günümüze uzanmıştır.[10]

Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi sırasındaki görüşleri İttihatçı geleneğin uzantısıdır; Milisleri dayanacağı en önemli güç olarak tarif eder: “Düşmanlarımızdan büyük devletlerin üzerimize ordular sevkine yeni baştan bir mücadeleye girmelerine bugünkü dahili ve askeri vaziyetleri asla müsait değildir. Bundan emin olmak lazımdır. Bizim mukavemetimize karşı ellerinde kullanacakları yegâne kuvvet, yegâne silah Yunan Ordusudur. Bir taraftan birkaç ay Gerilla muharebesiyle düşmanı işgal eder, diğer taraftan da yeni baştan ordumuzun tanzim ve takviye ile muntazam bir cephe teşkil edersek biraz geç de olsa Yunan ordusunun behemmal hakkından geliriz.”[11] O sırada M. Kemal’in yanında Çerkes Hüseyin Rauf (Orbay) olduğuna göre söz ettiği gerilla/milis gücü Ethem Bey ve kardeşleri Reşit ve Tevfik Beyler olmalıdır.

İttihat Terakki Döneminin Lojistik Dairesi Başkan Vekili Miralay Behiç Bey (Erkin 1878-1958) anılarında İttihat ve Terakki dönemindeki milis güçlerinin  kullanımını eleştirmesinin yanında Kuvay-i Milliye’de çetelerin yaygın kullanımı nedeniyle Genel Kurmay İkinci başkanlığını kabul etmediğini yazar; “Bu aralık Anadolu’da ordudan ziyade, çete şeklinde gayr-i muntazam kuvvetlerle iş görüldüğünden ve ben bu gibi teşkilatın öteden beri aleyhinde olduğumdan, bunlarla uğraşmaktaki müşkilatı düşünerek genel kurmay İkinci Reisliğini kabul etmek istemiyordum.”[12]

Ankara Hükümetinin bu dönemde her bölgede büyüklü küçüklü milis güçlerini kullanmıştır. Bunların yağma yetkisi de vardır. Tümünü saymak bu yazının boyunu aşar. Büyüklerden birkaç tanesini saymakla yetiniyoruz; Topal Osman başta olmak üzere, İpsiz Recep, Dayı Mesut, Kel Oğlan, Yahya Kaptan, Büyük ve Küçük Arslan Beyler, Demirci Efe, Karayılan, Caferaki, Giritli Şevki, Serezli Parti Pehlivan… Bu güçlerin çoğuna askeri komutanların kurmay desteği de unutulmamıştır. Bunların çoğunu örgütleyen, Mecliste İstiklal Mahkemesi Başkanı Kel Ali (Çetinkaya)tarafından öldürülen Deli Halit (Karsıalan) Paşadır.[13]  İlginçtir; bunlardan sadece İpsiz Recep eceliyle ölmüştür.

Türkiye Cumhuriyetinin 1950’den sonra Nato’ya katılmasından sonra, milisler yeniden düzenlenmiştir. Bu dönemde organize edilen Seferberlik Tetkik Kurulu (STK)/Taktik Seferberlik Grubu, milislerin örgütlendirilmesinde yetkilendirilmiş özel savaş örgütüdür.

Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ilk yaptığı en önemli faaliyeti, Kıbrıs Sorunu’nu alevlendirerek buna bağlı olarak Kıbrıs’ta ve Ülkede geçekleştirdiği “operasyon”lardır. Bunların başında 6/7 Eylül 1955 Pogromunu sayabiliriz. Dönemin Seferberlik Tetkik Kurulu Komutanı general Sabri Yirmibeşoğlu, yıllar sonra bu provokasyonları ve eylemleri açıkça itiraf etmiştir. Benzer provokasyonları günümüze uzantısını general Altay Tokat tarafından itiraf edilmiştir.[14]

Kıbrıs’taki en önemli eylemlerini Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti Büyükelçisi Emin Dırvana 1964 yılındaki Milliyet Gazetesindeki uzun yazısında; “7 Haziran 1958’de bilahare Rum olmadıkları anlaşılan bazı tahrikçiler tarafından Lefkoşa’daki Türk basın Bürosunda bomba patlatılması üzerine ‘milli galeyan’ a getirilen Lefkoşa Türklerinin ayrıca İstanbul’daki 6-7 Eylül olaylarına benzer hasarlar yapması”nı dile getirerek cesaretle kınar. [15] O günler (1964) İstanbullu Rumların yanlarına 20 dolar ve 20 kilo eşya almalarına izin verilip, her şeylerine el konularak tarihsel topraklarından kitlesel olarak kovulduğu günlere denk gelmektedir. Büyükelçi Dırvana’nın cesareti her türlü övgüye değerdir.

Seferberlik Tetkik Kurulu’nun yaptığı en büyük en kitlesel eylem olan ve 2. İstanbul Pogromu olarak da adlandırılan, 6-7 Eylül (1955) Olayları öncelikle İstanbul’daki Rum azınlığa yönelik, devlet destekli bir dizi Rum vatandaşlara karşıt çete saldırısıydı.  Pogrom, Türkiye’de iktidardaki Demokrat Parti tarafından çeşitli güvenlik örgütlerinin (Taktik Seferberlik GrubuKontrgerilla ve Ulusal Güvenlik Servisi) işbirliğiyle düzenlendi. Olaylar, 1881 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu iddia edilen  evin Selanik’teki, Türk konsolosluğunun bombalanmasıyla tetiklendi. Bomba aslında konsolosluğa iki Batı Trakyalı Türk tarafından yerleştirilmişti. Bunlardan biri T.C. ‘inde Valiliğe kadar yükseltildi. Türk basını tutuklamaya sessiz kaldı, bunun yerine bombayı Yunanların patlattığını ima etti. 

Pogrom, Alfred-Maurice de Zayas’a göre nispeten düşük ölüm sayısına rağmen “İstanbul’daki Rum azınlığı ‘tamamen veya kısmen yok etme niyetinin’ açıkça mevcut olması, pogromun Türkiye Başbakanı Adnan Menderes hükümeti tarafından planlanmış olması nedeniyle’ Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin 1948 Sözleşmesi’nin 2. maddesinin kriterlerini karşıladığı için zaman zaman Rumlara karşı bir soykırım olarak tanımlanıyor. Pogrom sonucunda, Rum azınlık  Türkiye’den göç etti.”[16] 

Pogrom, etnik Rumlarınözellikle de İstanbul Rumlarının Türkiye’den göçünü büyük ölçüde hızlandırdı. Türkiye’deki Rum nüfusu 1927’de 119.822’den  günümüzde 2.000’e inmiştir. Saldırılar, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesiyle başlayan Türkleşme sürecinin bir parçasıdır. Saldırıya uğrayan mülklerin yaklaşık %40’ı diğer azınlıklara aitti. Pogrom, bazı medyada 1938’de Nazi Almanyası genelinde Yahudilere karşı gerçekleştirilen Kristallnacht pogromu ile karşılaştırılır. 

Gladio çerçevesinde örgütlendirilmiş bu milislerin içyüzünü bilmiyoruz. Bazı Batı ülkelerinde Temiz Eller operasyonlarıyla açığa çıkarılıp temizlendikleri iddia ediliyorsa da, ülkemizde henüz bir hareket görülmemiş, bu örgütlemenin gerçekleştirdikleri eylemler ve işledikleri faili meçhul cinayetler bir kahramanlık öyküsü olarak anlatılmaya devam edilmektedir.

Hamidi dönemde Kürt hamallar bir meslek grubu olarak milis teşkilatında kullanıldığı gibi, İTC döneminde Pontos bölgesinde bir başka meslek grubu reji şirketinin silahlı muhafızları olan kolcularının öne çıktığını görürüz. İTC’nin Türk milliyetçisi fedaileri, bir yabancı şirket olan, tütün  tekeli ve tütün, tuz ve kahve vergilerini kolcu adı verilen silahlı güçleri eliyle toplamaya da yetkili “Reji İdaresi”nde[17] kolcu olarak görev yapmaktadırlar. Giresun’un meşhur delikanlıları kolcubaşı ve kolcu olarak Reji’de hizmet ederlerken İttihat ve Terakki’ye de hizmet ederlerdi. [18] Bazı kaynaklar Reji kolcularının 20.000 nin üzerinde Osmanlı köylüsünü vurarak öldürdüğünü yazarlar.[19] Bu kolcu ve kolcubaşıları aynı zamanda kaçakçılık da yaparlar. Bu kolculardan biri de en ünlü milis komutanı Topal Osman’dır. Bir bakıma Topal Osman’ın stajını Reji’de yaptığını söyleyebiliriz.

Topal Osman (1299/1883-2 Nisan 1339/1923 Pazartesi) diploması olmayan etrafına topladığı kişilerle serserilik kaçakçılık yapan taşralı cahil bir serseridir. 10/23 Temmuz inkılâbını müteakip mahallin içtimai işleriyle de alakalanmaya başlamış olan Osman Ağa, İttihat ve Terakki’ye de intisap ederek siyasi cereyan ve hareketlere de kapılmış ve İttihat Kulübü’nün Hususi Komitesi’nde kırbaçlı ve tabancalı arkadaşlarıyla bazı hizmetler de kabul etmiştir. İttihat ve Terakki Giresun Kulübü’nün hâfız-ı kütübü (kütüphanecisi) ve kulübün en sadık adamlarından biri olan Çınarlar Cami-i şerifi hatibi ve sonra imamı da olan meşhur İmam Efendi Hafız Hasan’ın baş olduğu bu komiteye dâhil olan delikanlılara reji kolculuğu da verilerek oradan maaş tahsisi olduğu için, Osman Ağa da bu hizmete girmiş ve bir zamanlar kolcu başılıkta da bulunmuştur.[20] Osman,Hafız Hasan Efendi ile ilişkisini hiç kesmemiş, Hafız Hasan, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde Topal Osman’a vekalet etmiştir.[21]

Topal Osman, daha önce de karanlık işlere bulaşmış, tehditle haraç toplamış, sık sık mahkemelere düşmüştür. Asker kaçaklarını özellikle Hıristiyan asker kaçaklarını ihbar ederek zenginliğe adım atmıştır.[22]

Sopalı seçim tabir edilen 1912 seçimlerinde İttihat ve Terakki komitesinin bu unsurları Osman Ağa başlarında olduğu halde, Hürriyet ve İtilaf partisinin temsilcilerinden birinin linç girişiminde bulunmuş ve bu suçtan mahkûm olmuşlardır. Mahkûm olanların başında Topal Osman  bulunmaktadır.[23]

Osman’ı parlatan bir diğer şahsiyet de Bölgenin askeri komutanlarından Albay Hamdi Bey’dir. Hacı Hamdi 37. Kafkas Fırka [Tümen] Komutanı, aynı zaman­da Topal Osman’ın iş ortağıdır. Aynı Tümende görevli Binbaşı Süleyman (Gürcan) Bey, Hamdi Bey’i tasvir eder “Menfaati uğruna babasını keserdi/ … Hırsızlık işi olsa bir kurt gibi salardı/ Peygamber postu olsa onu bile çalardı”[24] Hacı Hamdi Harp Divanı’na verilen Osman’ı kayırmış ve yataklık da etmiştir.

Süleyman Bey bu ilişkiyi ve ikilinin marifetlerini “Son zamanlarda hususi çete de gezdirmişti / Zenginleri onlarla celbedip sızdırmıştı / Benim yuvam gibi daha ne ocaklar yıktırdı / O kanlı servetini hep böyle biriktirdi / Güzel Tirebolu’yu onlara yaktırmıştır / Evlerin eşyasını Sinop’ta sattırmıştır[25] sözleriyle özetler.

Diğer Askeri kişilikler, 1913-14 Ege pogromlarında rol alan Pertev Bey (General Demirhan) ve Giresun Askerlik şubesi başkanı Binbaşı Avni Alpaslan’ı, Teşkilat-ı Mahsusa’dan Komitacı Kazım[26] sayabiliriz. Kısaca Topal Osman yerel eşraf ve devlet görevlilerinin işbirliğiyle etnik temizlik için üretilmiş bir kişiliktir.

Giresun Kaymakamı Ali Kemal Bey (Varınca), doğaldır ki; yakından tanıdığı Topal Osman ile ilgili yargısı Osman ile ilgili düşüncelerimizi doğrular: “Aslında bir iki kayığı, pek az sermayesi olan, fakat kurnaz mı kurnaz, haris mi haris, aynı zamanda servet düşkünü bir kara cahil ve serkeş bir sadist türemiş ve sivrilmişti Giresun’da. Önceleri ‘Topal Osman’, sonra ‘Osman Ağa’, daha sonra da ‘Ağa Hazretleri’ diye anılırdı” Osman derece derece yükseltilmektedir.[27]

Samsun mutasarrıfı ve Trabzon Valisi Kapancızade Hamid anılarında Topal Osmanın niteliği ve geçmişini özetlerken, eşraf ve idar-askeri koruma şemsiyesine dikat çeker; “Giresun’da harp suistimalleri Topal Osman nâmında birini sivriltmişti. İdarî ve siyasî inceliklerden ve bilhassa psikolojiden habersiz olan yüksek rütbeli bazı askerler delaletiyle bu meziyetsiz… Tahsil ve terbiyeden nasipsiz olan bu aşağılık, harpten evvel sefil bir kolcu olduğu halde, millet düşmanla çarpışır ve açlıktan kıvranırken temin eylediği nüfuz ve kuvvetle etrafına zulmediyordu…”[28] Hamid Bey’in Topal Osman’a karşı her teşebbüsünün askeri ve idari engellere nasıl takıldığını önekler.

Osman’ın bir de dış destekleri vardır: Bolşevikler. Topal Osman’ın karakutusu Osman Fikret Topallı, Giresun Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti – Cemiyet Topal Osman kendisidir –  ile Bolşevik Ruslar arasındaki münasebet Ankara’da hükümet teşekkülünden evvel başladığını söyler. Osman Fikret Bey’in yazdıklarından Osman’ın Çarlık döneminde de ikili çalıştığını anlamak mümkündür. Devrimden sonra ilişkiyi Bolşeviklerle geliştirir; “Ağa çok seviliyordu, çok sayılıyordu; Bolşeviklerin, Karadeniz cenup sahillerinde, sanki samimi bir mümessili ve adamları idi?!… Bolşevik şefleriyle Ağa arasında hususi dostluklar bile teessüs etmişti. Bunların içinde “Osman Ağa yoldaşı” karşı yakaya, hatta Moskova’ya davet edenler, ona Bolşevik madalyası gönderenler de vardı!..”Osman Fikret Bey bu yazışmalarla ilgili birçok belge sunar. Bu ilişkiler ve yardımlar Osman’a bir başka prestij kazandırmıştır; Dağılan ordudan kalan silah ve mühimmattan gaz benzin gibi temel ihtiyaç maddelerini Kemalistlere Sovyetlerden Topal Osman tedarik etmektedir. Osman Fikret Lazistan mebusu Osman Bey’i (Özgen) tanık gösterir.[29]

Cumhurbaşkanlığı (Atatürk) Arşivinden geri çekilen Giresun Sancağı Reji Müdürü Nakiyüddin İmzalı ve M. Kemal’e yazılan 15 Ocak 1922 günlü belgede[30] Topal Osman biyografisi çizilir. Yolsuzlukları cinayetleri, korunması, belediye Başkanlığını ve Müdafaai hukuk Reisliğini ele geçirmesini, kovulan yada Giresun’u terk etmek zorunda kalan Rumların mülklerine el koyup akrabalar ve dalkavukları arasında paylaştırdığını, bunların İslam halktan alacaklarına karşılık kasalarında sakladıkları senetleri elde ettiğini, senetleri  köylülere geri vereceği yerde kötülüğünü gizlemek için gösteriş olsun diye ancak değeri az olan birkaçını yakıp halka cömertlik ve vatansever olduğunu gösterme sahtekarlığı yaparken alacak değerleri yüksek senetleri de zorla ödetmek veya karşılığında bir bölüm Müslümanların bağ ve bahçelerini zapt edip, tapularını elde ettiği… gibi birçok melanetini saymıştır. Belge üzerine evraka saklanması notu düşülmüştür. Buradan hiçbir işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. Topal Osman gücünü artık merkezden almaktadır.

Nakiyüddin’in dilekçesini ekindeki Giresun eşrafı denilen kişilerin özet biyografileri başlıklı bir belgede[31] Giresun eşrafı denilen yerli işbirlikçilerinin biyografileri bulunmaktadır. Biyografilerden Giresun ve çevresinin Topal Osman’ın yakın aile bireyleri ve akraba grubunun merkezde olduğu bir soygun çemberine alınarak gasp ve yağmalanmakta olduğu görülüyor. Kısa biyografilerini yazdığı Giresun Müdaaai Hukuk Cemiyeti kurucularından Laçinzade Hakkı Bey için Nakiyüddin Efendi “ki iki sene önce bir kahveye giremeyecek kadar züğürt idi” dediği Hakkı Bey, diğer kurucu Kaymakamzade Mehmet Bey ile beraber Topal Osman’ın Koçgiri Seferine katılarak büyük ganimet elde ettiklerini, gasp ettikleri hayvan sürülerini İstanbul’a yolladıklarını, bu süre içinde Giresun’a canlı hayvan sokmadıklarını bu ticarete Osman’ın oğlu İsmail’in katkısının olduğunu yazar. Diğerleri kardeşi Hasan Efendinin kayınbiraderi Münir, eniştesi Yusuf, oğlu İsmail ve yukarıda adı geçen kendisine hem belediye hem Cemiyette vekalet eden İmam Hasan Efendi.

Sevan Nişanyan, “Topal Osman olayının özünü anlamak Cumhuriyet tarihini anlamaktır…” Sözleriyle Topal Osman’ın önemini ve T.C.nin kuruluş sürecini özetler:

“[Topal Osman Olayı] Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en sembolik olaylarından biridir. Yani Türkiye Cumhuriyeti nasıl kurulmuş, neyin üzerine kurulmuş hadisesini anlamak açısından Topal Osman Vakası’nın çok yakından incelenmesi lazım. Gerçekten çok sembolik bir olaydı. Çünkü düşün, adam Mustafa Kemal’i yakalamak için Çankaya Köşkü’nü basıyor. Çankaya Köşkü’nü darmadağın ediyor. Mustafa Kemal kadın giysisi giyerek kaçıyor. Onun emriyle öldürülmekle kalmıyor, cesedi çıkarılıp idam ediliyor ayağından asılmak suretiyle. Bu olaydan 2-3 sene sonra Atatürk Giresun’u ziyaret ettiğinde verdiği emirle orada bir anıt mezar yapılmasına izin veriyor. Ve ondan sonra yavaşça bütün geçmiş hadise kapatılıyor.

0:10:58
Bu olayı anladığınız zaman, bu olayın anlamını değerlendirdiğiniz zaman gerçekten Türkiye Cumhuriyeti hakkında daha başka bir şey bilmene gerek yok. Teşkilatın verdiği talimatla 100 tane kadar çapulcuyu etrafına toplayıp Trabzon Hapishanesini basıyor. Oradaki ipten kazıktan kurtulmuş olan 150 kadar kişiyi oradan salıp bunlardan bir teşkilat kuruyor. Bir terör teşkilatı kuruyor.

0:11:50
Çete kuruyor yani… bu çete Ermeni tehciri sırasında fakat daha ziyade onunla aynı tarihlerde gerçekleşen Rum katliamı sırasında başrolü oynuyor… Teşkilatın verdiği talimatla 100 tane kadar çapulcuyu etrafına toplayıp Trabzon Hapishanesini basıyor. Oradaki ipten kazıktan kurtulmuş olan 150 kadar kişiyi oradan salıp bunlardan bir teşkilat kuruyor. Bir terör teşkilatı kuruyor.

0:11:50
Çete kuruyor yani… bu çete Ermeni tehciri sırasında fakat daha ziyade onunla aynı tarihlerde gerçekleşen Rum katliamı sırasında başrolü oynuyor… Bunları yaparken daha da ilginç olanı, şahsi servet oluşturma yoluna gitmiş. Yani soygunculukla savaş el ele yürümüş”[32] sözleri Topal Osman ile birlikte Kuruluş Sürecinin açık bir dille özetlenmesidir.

Resmi tarihin yalanları çerçevesinde etrafında bir efsane yaratılarak ve Topal Osman’ın yeniden piyasaya sürülmesi, Topal Osman ile ilgili en küçük bir eleştirinin önüne siper olunması eleştirenin sağlı sollu politikacılar ile hazır birlikler tarafından linçe tabi tutularak yapılan propagandanın aksine Manavoğlu Nevres Bey,[33] Türkiye’ye girişi 22 Temmuz 1923 tarihinde M. Kemal imzalı Bakanlar Kurulu Kararıyla[34] yasaklanan Kemalizm’in içyüzü/Anadolu adlı kitabında,  resmi anlatının ötesinde bambaşka bir Topal Osman ve devletle olan ilişkisi tarif edilir: “Harb ve darbda (savaşta ve çatışmada) değil, Bahriye neferliğinde yaptığı la-yu’add (sayısız) edepsizliklerden bizar kalan o zamanki hükümetin icra ettirdiği takibat-ı kanuniye (yasal takibat) esnasında mecruhan (yaralanarak) topal kalan Giresun’un maruf iti Osman Ağa zannolunduğu gibi Müdafaa-i Milliye’nin hin-i teşekkülünde (teşekkülü sırasında) ibraz-ı fedakari etmiş (fedakarlık göstermiş) bir çetenin hamiyetli bir kaptanı değil; bilakis, İnönü muharebelerinde ve muntazam ordu teşekkül ettikten çok sonra, Mustafa Kemal’in şahsını muhafaza için hapishanelerden toplanmış haydutların kumandanıdır.

Bu çete; muharebe görmemiş, ihtiyaç üzerine Sakarya muharebesine girmesi icap ettiği zaman dağılarak kaçmış, fakat dahilde yapmadık cinayet bırakmamış bir katil sürüsüdür. Samsun mülhakatında (Samsun’a bağlı) 800 Rum köyünü tarla haline getiren, Koçgiri’de birçok Türk* ocağına incir diken bu gaddar kitlenin “Her birinin cebinde, üzerlerinde kan pıhtılarıyla et parçaları yapışık birçok küpe, yüzük, broş, bilezik ve beşi bir yerde bulunan bu müfteris sürü (yırtıcı hayvan sürüsü)” diyen Nevres Bey,  birçok sorular bunlardan biri de; “Ankara’da herkes bu çete efradının ma-fevka’l-kanun (kanunların üzerinde) yaşadığını bildiği, bunların şerrinden bahçelere çocuk veya kadın gitmek imkanı olmadığı,[35] her gün muhill-i asayiş (güvenlik bozucu) bir vaka çıkardıkları halde neden bunlar tedib olunmuyorlardı (hadleri bildirilmiyordu)?”

Gizli resmi belgelere ulaşarak önemli araştırmalara imza atan Mahmut Akyürekli’nin bulguları da Nevres Beyin sözlerine paraleldir.

Koçkıri de (Sivas-Ümraniye) Topal Osman’ın başında bulunduğu birliklerin yaptıklarını resmi gizli yazışmalarından sıralar: 

“Tenkil süresince yağma ve talan son bulmadı. Topal Osman, geçmişte Ermeni ve Rumlar’a yaptığının aynısını bu sefer Kürtler’e yapıyordu. Bulduğu her şeye el koyuyor, Giresun’a gönderiyordu. Alişan Bey’e ait binlerce araba buğday ve arpaya, bölgede ele geçirilen hayvanların çoğuna el koymuştu. Topal Osman, Giresun limanından İstanbul’a canlı hayvan sevkiyatı tekeline sahipti, Koçkıri’de el koyduklarını gemilerle İstanbul’a sevk ediyor ve orada satıyordu. Haklarında ciddi bir tahkikat yapılmayan Topal Osman’ın birlikleri insafsızlıkta sınır tanımıyorlardı.”[36]

Akyürekli’nin paylaştığı resmi belgede yağmanın boyutları o kadar yüksektir ki, Koçkıri bölgesi açlığa ve sefalete sürüklenmiştir; “Alişan Bey tarafından Ümraniye hâdisesinden evvel Refahiye’ye Belediye Reisi Hüseyin Efendi’nin nezdine bırakılan yüz kor (kağnı arabası) buğday ile 1521 kor arpanın 44’ncü Alay Kumandanı Osman Ağa [Topal Osman] tarafından alınarak efrad ve hayvanâta yedirildiği ve Ümraniye isyânı âmilleri olan Koçkıri rüesâsının emvâl-i menkûlelerinin müsâdereleri emr-i devletleri iktizâsından olduğu beyânıyla mukabeleten (karşılığında) makbûz i’tâ edilmediği ve zahire-i mezkûrenin Osman Ağa tarafından alındığının ma’lûm olduğu bi’l-muhabere anlaşılmışdır. Alişan Bey hâl-i sefâlet ve zarûretde bulunduğundan mezkûr zahire esmânının (karşılığının) orduca tesviyesiyle mûmâ-ileyhin zarûretden tahlisine (kurtarılmasına) müsâ’ade buyurulması. 13/9/[13]37,

Mutasarrıf Vekili Zühdü”[37]

Yapılan zalimlikler o derece çirkindir ki; durum ancak Meclisin gizli oturumlarda dile getirilmiştir. 3 Ekim 1921’den itibaren üç gün boyunca[38], meclisteki kapalı oturumlarda olayların aşamaları ve orantısız güç kullanımı üzerine yaşanan tartışmalarda, Osman’ın bölgede yaptığı zulümler örneklenir. Özetle, Topal Osman’ın maiyetindeki Giresun “Gönüllü”[39] Alayı, tenkil harekâtını kırım ve yağmaya çevirmiştir. Diğer gönüllü gruplar, milisler ve askeri birlikler de Topal Osman kuvvetlerini örnek almış, onlar gibi hareket etmiştir. “Bu suretle beş milyon, on sekiz milyon liralık servet mahvolmuştur. Bu paralar tamamı ile gitmiştir. Ben ispata hazırım; otuz bin mevaşiyi (hayvanı) Osman Paşa [Topal Osman] götürmüştür. Refahiye’de bir arkadaşım vardır, onu işhad (şahit) ederek yirmi sene evvel buraya tavattun etmiş (vatan edinmiş), teehhül etmiş (evlenmiş) bir Türk, servetine tama edilerek, karısı cebren alınmış ve sen Alevisin diyerekten herif emval ve emlakı (malı ve mülkü) yağma edildikten sonra öldürülmüştür. Efendiler; dünyanın hangi yerinde böyle bir hareket görülmüştür ki babasını bir evlâdın elinde bir ip, diğer evlâdın elinde bir ip olarak çektirilerek tam altı saat zarfında bu suretle feciane öldürülmüştür?[40] Rica ederim efendi sen bu vaziyet karşısında âsi olmaz mısın? Eğer asilik varsa ve bu ise işte Ümraniye hadisesi.”[41]

Koçgiri Olaylarının sonrası 1923 yılında Sivas Valiliğine tayin edilen Ahmet Faik Bey (Günday) anılarında, iki yıl sonrasında Koçgiri’nin perişan portresini çizer. Topal Osman ve Merkez Ordusu komutanı Sakallı Nurettin Paşanın bölgede yaptıkları yağmayı ve işledikleri cinayetleri kendi dilinden nakleder[42]

Giresunlu Topal Osman’ın Koçgiri’de yapmadığı melanet kalmadığını [43] yazan Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim başlıklı kitabında, Topal Osman’ın Koçgiri’deki zulümlerini ayrıntılandırır: “irtikap edilmedik hiçbir alçaklık kalmamıştı.”[44]

Falih Rıfkı Atay, milis örgütlenmesi ve Topal Osman ile ilgili ayrıntılı yazan dönemin yazarlarındandır. “Ordu devrine geçmezden önce gerilla devri özelliklerinin bir özetini yapalım: Bir zamanlar Topal Osman Karadeniz kıyılarının destan kahramanı idi. Pontus Rum Krallığını kurmak için silâhlanan çeteler, Türk köylerine ölüm, talan ve ateş saldıkları zaman, karşılarına o ve onun gibi yiğitler çıktı.” Sözleriyle övgüler düzerken devamında Topal Osman’ın zalimliklerinin özetlendiği sözleri Meclis tartışmalarında mebusların konuşmalarıyla paraleldir; Topal Osman’ın bir Türk evine karşı üç Rum evi yakmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanına kömür yerine canlı adam atmak gibi zulüm ve işkenceleri ile tanındığını, sonunda Pontus Rumluğunu iyice yıldırdığını nakleder. Diri diri devletin kaymakamını kazdırdığı kuyuya gömmesi, içindekilerle birlikte ateşe verdiği evden bir ananın dışarı attığı çocuğu soğukkanlılıkla kucaklayıp tekrar aleve doğru fırlatması tüyler ürperticidir.[45]

Yarı resmi bir kuruluş olan Fisko Birlik’in desteğiyle yayınlanan Topal Osman’ın adamlarından Mehmet Şakir Sarıbayraktaroğlu’nun anıları da aynı bilgileri içerir; Zalimlikleri kahramanlık gibi nakledilmektedir. Anılarda Topal Osman’ın Giresun’daki Ermeni tehcirinde önemli rolü belgelenir.  Osman’a bu eylemlerinden dolayı hakkında gıyabında idam kararı verilmiştir. Osman, Ermenileri av köpeği gibi izlemektedir. Yakaladığı Ermeni’nin ayağına taş bağlatıp denize gömmesi, kızı seks kölesi olarak adliye katibine vermesi, topladığı Ermeni ve Rumları yolcu vapurunun kazanında yakması, Osman’ın yanında bulunan 11 yaşındaki küçük oğlu Mustafa’nın Rum ve Ermeni tutsakları yakılmadan önceki işkencesi roman tadında anlatılır. Osman Giresun’a dönerken bir fatih gibi karşılanmaktadır. Samsun eşrafı Gülnihal vapurunun bordasına astıkları beyaz bez bir üzerine Kuran’ın Fetih Suresini yazmışlardır.[46] 

Osman, kendini bir fatih gibi görmektedir. Giresun Rumlarından oluşan 11 kişilik Giresun Flarmoni Orkestrası’nı esir alarak yanında götürmekte ve katliamlarını gerçekleştirirken bu bandoya kahramanlık marşlarını çaldırmaktadır. Topal Osman’ın milisleri Kars’ta Ermenileri, Koçkıri’de Alevi Kürtlerini katlederken bu bandoya zorla marş çaldırılmaktadır. Sonunda bu bando Sakarya savaşında Osman’ın bozguna uğramasından sonra katledilirler. İçlerinde sadece bir müzisyen kurtulup hayatta kalarak başında geçenleri kaleme alır.[47]

Topal Osman, Yunan gemilerinin Zonguldak önlerinde görüldüğü gerekçesiyle Giresun Rumlarının ileri gelenlerinden 100’ü aşkın kişiyi rehin alıp nezarethaneye doldurduğunu 18 Ağustos 1920 günlü telgrafla M. Kemal’e bildirmiştir. M. Kemal “Bu haberin doğru olmadığı tahakkuk etmiştir. Henüz şiddetli tedbirler almak zamanı gelmedi. Bu konuda Dahiliye Vekaleti’nin tebligatı dairesinde hareket ediniz” notunu düşer[48]

Topal Osman, Vakit Gazetesinden Ahmet Emin Yalman’a uzun bir mülakat vermiştir. Mülakat Osman’ın parlatılmasından ibarettir. Birinci Dünya Savaşında teşkilat-ı Mahsusa’ya katılmasını anlatır; “Bu sırada harb-i umumi zuhur etti. Benim yaralanın henüz kapanmamıştı. Fakat dayanamadım. Teşkilat yaptım. Acara taraflarında Teşkilat-ı Mahsusa’ya karıştım. Değnek koltuğumda topallayarak muharebe ettim. Ric’at zamanında Yemişlik hattına çekildim. Orada tifoya yakalandım. Memlekete hasta geldim. ”[49] Oysa, Arif Cemil farklı bir Osman anlatmaktadır. Osman’ın söylediklerinin tamamını yalanlar. “Ona [Topal Osman] bakılacak olursa, Batı Kafkas cephesinin mutlak hakimi kendisiydi. Halbuki cepheye getirdiği iki büyük çete hemen hemen hiç işe yaramayacak haldeydi…[50] Osman, disiplinsizlik, bozgunculuk ve yağmadan ayaklarına 50 değnek sopa cezasıyla cepheden kovulmuştur. Cepheden geri dönen Osman Soykırım Sürecinde bölgede Ermeni ve Pontus soykırımın en önemli aktörü olacaktır.

Vakit gazetesine verdiği söyleşisinde Pontus meselesiyle uğraştım. Elli senedir Rumlar Karadeniz sahillerinde bir plan dairesinde tekasüf etmişti [artmıştı]. Bilhassa Samsun cihetlerinde köylerini Yunan zabitlerinin delaleti ile hakim noktalara yapa yapa yerleşmişlerdi. Sakarya muharabesinden evvel, ordunun gerisinde emniyetsizlik tevlid etmek [doğurmak] ve kuvvetlerimizi dağıtmak için Yunan zabitlerinin idaresi altında çeteler teşkil etmişlerdi. Samsun’da rüesadan [reislerden] Sürmeneli Mehmed ile Ahmed Pehlivanı öldürmüşler, köyleri yakmışlar, İslam ahaliyi katliama teşebbüs etmişlerdi. Bir ay zarfında bu çetelerden birçoklarını tenkil ettim. Mektullerden [ölülerden] bir alay teşkiline kıfayet edecek kadar bol Yunan silahı topladım.” Derse de yalandır. Meclisin gizli oturum tutanaklarında tam aksi iddia edilmektedir. Mebuslar Mecliste, Pontus Sorununu doğuran etkenlerin başında Topal Osman ve çetelerin Rum halkına uyguladıkları zulümlerin geldiğini ifade edip bunları tek tek sayarak, insanların bunlardan korunmak için dağlara çekildiğini anlatırlar. [51]

Aynı söyleşide, Sakarya muharebesine iştirak ettim. Bu iştiraki men için bazı Rum ve Ermeniler yolda bize tecavüz ettiler. Havza ve Merzifon havalisinde dağdan kaçan bazı efrad evlere sığınmışlar ve bu tecavüzlere karışmışlardı. Cepheye giderken arkadan kahbece tecavüze uğrayan bir kıt’ a-i askeriye dünyanın her yerinde ne yaparsa biz de onu yaptık. Hükümetten emir beklemeye lüzum görmedik. Hemen mütecavizlere karşı harekete geçerek eşkiyayı imha ettik.”

O sıralarda o güzergahtan geçerek Ankara’ya gelen Sovyetler birliği temsilcisi Mareşal Frunze Topal Osman’ın yaptıklarını tek cümle ile özetlemiştir:

“Osman Ağa’nın milis kuvvetleri kendine göre bir yol çizmiş, önlerine gelen tüm Rum köylerini yerle bir etmiş, içindekileri öldürmüştür.”[52]

Topal Osman güçlerinden M. Kemal’in koruması olarak seçilen birliklerin Giresun’dan Ankara’ya gelişi de yol üzerinde büyük felaketlere yol açmıştır. Cumhurbaşkanlığı -Atatürk Arşivi’ndeki belgelere göre ub birlik mensupları, güzergah üzerindeki yerleşim birimlerine bir kabus gibi çökmüştür. Masum insanların mallarına el koymuş, birçok gasp ve tecavüz olaylarına karışmışlardır. M. Kemal Giresun Alayının yaptıklarına inanamamaktadır. [53] Dahiliye vekaletinin 1 Mart 1921 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına yazdığı çok acele ibareli yazıda Giresun Alayının yaptıkları özetlenerek tedbir alınması istenir:

“Giresun ‘dan Ankara ya gelmekte olan 100 erden oluşan milislerin Çorum ‘da büyük bir olay çıkmasına sebebiyet verecek şekilde taarruz ve tecavüzlerde bulunmuş oldukları gerek mutasarrıfın ve gerek ahalinin pek heyecanlı biçimde yaptıkları başvurudan anlaşılmış olduğu dünkü tarihle mutasarrıflıktan alınan 2. telgrafa göre aynı durumlara Alaca kazasında da cesaret ettikleri ve kapıları kırarak evlere girmekte bulundukları kanıtlanmış bulunuyor. Söz konusu erlerin yollarında sürekli olarak bu biçimde hareket etmeleri beklendiğinden gereken önlemlerin süratle alınmasını önemle rica ederim efendim.”[54]

Tabzon valisi Ebubekir Hazım Tepeyaran anılarında Topal Osman’ın kaçırdığı bir Rum iş insanından alınan yüklü miktarda fidye olayını nakleder.[55] Fidye olayını Rize Mutasarrıfı Ahmet Faik Günday daha ayrıntılı anlatır.[56] Başta ünlü Teşkilat-ı Mahsusa’nın Reisi Binbaşı Yenibahçeli Şükrü olmak üzere kaçırma işinin organizesini yapanları listeler, bu fidye ile ordunun donatılmak istenmesini onaylamadığını ekler. Ahmet Faik Bey, Rize’den canilerden örgütlenen 600 kişilik Mücahitler olarak adlandırılan milis teşkilatını organizesini ve bu Mücahitlere Topal Osman’ın Ordu Rumlarını soydurulmasını, Mücahitlerin sonrasında, Rizeli çete reisi İpsiz Recep Çetesine katıldıkları, birçok rezalete ve gaspa karıştıklarını birbirlerini öldürdükleri, Ordu Mebusu Recai Beyi tevkif ettikleri, hatta namazdaki Müslümanları camide soymaya kadar gittiklerin ibretle anlatır.[57]

Topal Osman ve Hıristiyanların Giresun’un Ticari Yaşamında Yok Edilmesi[58] başlıklı yazımda Annuaire Oriental ve Giresun’da yayınlanan Yeşil Gireson Gazetesi sayfalarını inceleyerek Giresun’da Topal Osman faktörünü ortaya koyarak, Giresun’daki etnik temizliği somutlaştırmaya çalışmıştım. Savaşın başladığı 1914 yılı ile savaşın son yılı, barış antlaşmasının imzalanmadığı ve mübadele adı altındaki kovulmanın gerçekleşmediği 1922 yılı Annuaire Oriental (AO) koleksiyonunun Giresun sayfalarını karşılaştırmak ilginçti. Annuaire Oriental  sadece eyaletlerin, vilayetlerin ve kazaların toplumsal ve ticari yapılarını, iş kolları ve üretim yapılarını resmetmez. Birçok şeyi gözler önüne sererek günümüze taşır. Yıllıkların sahifeleri aynı zamanda birçok şey saklamaktadır. Yıllıkları birbirleriyle karşılaştırmak sermaye hareketlerini kolayca izlenmesini sağlar. Giresun Pontus’ta Rum nüfusun en yoğun olduğu bölge olmasının yanında ekonomisinde Rumların ağır bastığı bir yedir. Yorgi Konstantinidis 20 yıl kesintisiz belediye başkanlığı yapmıştı.

1914 yılında Giresun ticari yaşamı oldukça canlı görünüyor. Giresun uluslararası ticaretin canlı olduğu bir liman kentidir. Ticaret sanayi ve zanaatta Rumların ağırlığı açıktır. 1914 yılında Hıristiyanlar Ekonominin gerçek aktörleridir. Ekonomik olarak güçlü ve emperyal güçlerle rekabet edecek durumdadırlar. Bunların komprador olarak yaftalanmaları açıkça çarpıtmadır. Bu tabir, Müslüman/Türk sermayenin niteliğini gizlemeye yöneliktir. En azından Pontos’un iki evladı Pisani[dis] ve Mavridi[s]’in bu anlayışa atılan en büyük tokat olduğunu düşünüyorum. Mavridi[s] ve Pidani[dis], fındık ticaretinin uluslararası aktörlerindendirler. Müslüman Hıristiyan ortaklıklar da bulunmaktadır. Bu yılda Topal Osman ailesinden ve arkadaşlarından hiç kimseye bu sayfalarda rastlanmaz. 

1921 yılı Annuaire Oriental albümünde Ermenilerin tamamına yakını yok olmakla birlikte, Rumlar büyük ölçüde yerlerini korumakta iken 1922 yılında birdenbire tamamen buharlaşmışlardır. Bu durum “Topal Osman mucizesi” olarak okuyabiliriz. Giresun “millileştirilmiştir”. Bugün Giresunluların Topal Osman’a sahip çıkmaları, rüyalarında göremeyecekleri imkana Topal Osman sayesinde kavuştuklarından dolayı olduğunu söylersek abartmış olmayız. 1922 yılının Annuaire Oriental albümünde Osman’ın ağabeyi Feridun Zade Hacı Hasan’ı arkadaşlarında Larçinzade Hakkı ve Kaymakamzade Mehmet Bey’i Giresun’un muteber Müslüman tüccarları arasında görüyoruz. 1922’de tüccar olarak boy gösteren bu zade’ler arasından Larçinzade Hakkı dışında Hasan Yazıcı Zade Hüseyin ve Hacı Emin Zade Emin Topal Osman başkanlığındaki Giresun Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurucuları arasında yer alması ilginçtir. Bu durum, soykırımdan elde ettiklerinin kaybedilme riskinin silaha sarılmanın saiki olduğu gerçeğini doğruladığını söylemekte sakınca yoktur.

Giresun bir anlamda Türkiye’de sermayenin Türkleştirilmesinin /müslümanlaştırılmasının bir laboratuvarı olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye iktisat tarihlerinde es geçilen ya da görmezden gelinen sermaye transferi Giresun özelinde açıkça görülmektedir. Giresun merkezdeki 3.000 Ermeni ile 8.500 Pontoslu Rum ve tarihsel topraklarından kazınmış birikimlerine el konulmuştur. Bu bakımdan Giresun tarihi bir anlamda sermayenin kara tarihidir. Topal Osman, Pontos’un kalbi Giresun’da bu “kara tarihi” özenle yazan II. Jön Türk figürüdür.

Olaylara tanık olan dönemin Meclisinden Mahir İz de, Topal Osman’ı anılarında ayrıntılı özetleyen tanıklardandır; Osman’ın hikayesi, taşralı cahil bir çakalın, devletin en önemli şahsiyeti haline getirildikten sonra delik deşik edilip kafası patlatılarak, başsız cesedinin Meclis’in karşısına ayağından günlerce asılmasının ibretlik hikayesinin özetidir: “Eşkiyalıktan gelme, fakat Trabzon ha­vâlisinde Pontusçulara karşı yaptığı şiddetli tenkil savaşıyla bütün günahlarını unutturan Giresunlu Topal Osman, herkesin baş üstünde taşıdığı millî bir kahramandı. Bu hizmetler günahlarına birer kefâret sayılmıştı.” Sözleriyle tarif ettiği Topal Osman’ın ortadan kaldırılmasını ilginç cümlelerle anlatır:

“Topal Osman’ın yüz elli neferi bulan çetesi, Çankaya’da resmî muhafız kıt’asının teşekkülünden evvel, orada Mustafa Kemal Paşa’yı koruma vazifesini görüyordu. Sonra bir muhâfız taburu teşekkül etti. Kumandanlığına da İsmâil Hakkı (Tekçe) tâyin edildi. Onlar da Çankaya’nın diğer tarafında mevzi aldı­lar. Artık Osman Ağa’nın çetesine lüzum kalmamıştı. Fakat kimse buna ses çıkarmaya cesâret edemiyordu. Meclis’in polisi, komiseri bile tabancasını kapıda bırakmak sûretiyle Meclis’e girebilirken, bu çete efradı, pürsilâh hatta küçük bombalarıyla ‘sellemehüsselâm’, yani hiç kimseden izin almak lüzûmunu hissetmeden doğrudan doğruya Meclis’e giriyorlar ve toplantı salonunun kapısını açıp içeriye birkaç kişi toplu hâlde bakabili­yorlardı. Bu çete, şehirde nizâm ve intizâmı, hem de nizâmiye askerî kışlasında askerî disiplini bozacak tavırlar takınmaya başladı. Elbette bu gayr-i tabiî hâl devam edemezdi. Galiba ‘Bir taşla iki kuş vurulsun’ diye Ali Şükrü Bey’in izâle-i vücût [bedeninin ortadan kaldırılması] Topal Osman’a havâle edildi.”[59] Her şey yaptırıldıktan sonra ortadan kaldırıldığı görülüyor.

Topal Osman öldürüldüğünde 500.000 lira miras bıraktığı 1 Nisan 1923 Günlü Vakit Gazetesinden bildirilmektedir.[60] Bu miktar aralıksız on yıllık savaş içinde bırakılan bir ülke için çok büyük bir miktar olup, dönemin birçok bakanlığın bütçelerinden fazla Sağlık ve Eğitim gibi büyük bakanlıkların bütçelerine eşittir.

Topal Osman’ın torunu Osman Feridunoğlu 1974 yılı Giresun vergi rekortmeniydi. Topal Osman’ın ailesi günümüzde de zenginliğini korumaktadır. Aile holdingi, bugün eğitim sektöründe ana okulundan üniversiteye kadar, ülke çapında bir eğitim kurumunu yönetmektedir.


[1] During 1806-1918 Three Million People Were Killed by the Ottoman Turcs, Levon Vartan, The Armenian 1915, Atlas Printin Press Beirut 1970, p 85-86

[2] https://en.wikipedia.org/wiki/Constantinople_massacre_of_1821

[3] Levon Vartan, The Armenian 1915, Atlas Printing, Beirut, 1970,  p 85-86

[4] Darül Harbe Gidecek Eşhasın Hakkındaki Takibat ve mücazaatın Teciline Dair Kanun_u Muvakkat 19 Şubat 1330(4 Mart 1915)

[5] Darülharpte hüsn-ü hizmet ve yararlık ibraz eden mahkûmînin müddet-i mahkûmelerinin affına dair 14 Temmuz 1337 (1921) tarih ve 135 sayılı kanun

[6] Ankara Hükümeti, İttihatçı olmadığını göstermek için Rıza Nur’u bakan yapmıştır. Rıza Nur’un İttihatçı düşmanı olması dışında bir marifeti yoktu. İttihatçı gelenekten gelmektedir. Meclis seçimlerine de Gayrimüslimler iştirak ettirilmemişlerdir.

[7] Mahkûm  ve  mevkuf  bulunan  eşhasın  Hidamet-i vataniyelerinin teshil için tahkikat ve muhakemelerinin tecili hakkında karaname 15 Haziran 1920 No:41

[8] 101 seneliklerin subay, 15 seneliklerin çavuş, 10 seneliklerin onbaşı, beş seneliklerin nefer tayin  edildiği örnekler vardır.

[9] 30 Ekim 1334’ten (1918)  23 Ağustos 1339  (1924)  tarihine  kadar  geçen  müddet  zarfında  müdafaa-i memleket  uğrunda  ika  edilmiş  olan  efâl v e harekâtın  cürüm  addolunmayacağı  hakkında  kanun 19  Kasım 1339(1923)  – No 372

[10] 8 Kasım 2016 gün 6755 sayılı Kanun’un 37 maddesi 15 Temmuz sürecinde işlenen her türlü suçlara ve suçlulara af getirmiştir. Affa milisler de dahildir: 

MADDE 37- (1) 15/Temmuz/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.

[11] Rasim Başara, Kıymetli Bir Hatıra, Tasviri Efkar,29 Ekim 1943

[12] Behiç Erkin, Hatırat, TTK 2010 s 192, Behiç Erkin’in hatıratı, basım ücretini Behiç Bey’in  vermesine rağmen, 60 yıl Türk Tarih Kurumu’nun deposunda kalmış basılmamıştır. Torunu Emir Kıvırcık’ın  ısrarlı  aramaları sonunda bulunmuş,  çok kısa süre TTK başkanlığını yürütebilen Ali Birinci tarafından yayına hazırlanarak, yazılmasından yarım asır sonra okuyucu ile buluşmuştur.

[13] M. Kemal Erzurum’a geçerken, Ermeni Soykırımındaki rolünden dolayı aranan Deli Halit, yol üzerinde Maçka’da müfrezesiyle gizlenmektedir.

[14] https://www.haberturk.com/gundem/haber/554417-kibrista-cami-bile-yaktik (erişim23 Kasım 2023), https://bianet.org/haber/yirmibesoglu-nun-agzindan-kacirdigi-kibris-in-gizli-tarihi-125027 (erişim23 Kasım 2023)

[15] Emin Dırvana, Denktaş hakikati tahrif ediyor… Milliyet Gazetesi, 15 Mayıs 1964 s 2

[16] https://en.wikipedia.org/wiki/Istanbul_pogrom

[17] Ottoman Tobacco Company

[18] Osman Fikret Topallı, Müdafaai Hukuk ve İstiklal Harbinde Giresun, Serander Y. 2017, s 371

[19] https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCt%C3%BCn_Rejisi (erişim23 Kasım 2023)

[20] Osman Fikret Topallı, Aynı yerde

[21] Osman’ın, beyin takımı arasında bulunan bir diğer önemli şahsiyet de  Osman Fikret Topallı’dır. Topallı, Giresun ve çevresinde, her dönemde, devletin güvenilir insanlarından biridir. Topal Osman’ı ortaya çıkaran, hatta yaratan unsurların en önemli simasıdır. Giresun Milli Müdafaa Cemiyeti ve Giresun Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruluşlarının arka planının yaratıcısıdır. Topal Osman’ın gıyabında, o henüz kaçak durumdayken, örgütü kurup, Osman’ı da gizli yönetici olarak yazan kişidir. Topal Osman’ın sahibi olduğu Gedikkaya Gazetesi’nde, Osman Ağa imzasıyla çıkan başyazılarının, asıl yazarıdır.

[22] Mine koçak Pontus Rumları, https://www.art-izan.org/artizan-arsivi/pontus-rumlari/

[23] Osman Fikret Topallı,… s 372

[24] Binbaşı Hafız Süleyman (Gürcan), Memleketim Trabzon, Ma­hallem Tekfurçayır, Ömer Türkoğlu (haz.), Kebikeç, Ankara, 1997, s. 161-2).

[25] Binbaşı Hafız Süleyman (Gürcan), Memleketim Trabzon, Ma­hallem Tekfurçayır,…aynı yerde.

[26] Kazım Yurdalan Erzurum Belediye Başkanlığı görevini yürütür.

[27] Ahmet Kemal Varınca, “Topal Osman’ın Giresun Macerası”, Meydan, sy. 61, İstanbul 1966, s. 24-25; sy. 62 (1967), s. 23-25.

[28] Halit Eken, Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları Kapancızade Hamid Bey, Yeditepe Y. 2008

[29] Osman Fikret Topallı… s 414-432

[30] Cumhurbaşkanlığı arşivi eski numarası A IV-15-a  D 62  F1 aktaran Cemal Sener, Topal Osman Olayı II, Cumhuriyet Yayınları, 2001, s 116-119

[31] Cumhurbaşkanlığı arşivi eski numarası AIV- 15a D62  F 1-1 aktaran Cemal Sener, Topal Osman Olayı II, Cumhuriyet Yayınları, 2001, s 83-86

[32] https://www.youtube.com/watch?v=goIotpZuY3o&ab_channel=YavuzBaydar (erişim23 Kasım 2023)

[33] Manavoğlu Nevres Bey, Kemalizmin İç Yüzü, Derin Tarih Kültür Y. Mart 2005, s 76-86(kitabın Orijinal adı: Anadolu )

[34] BCA 30 18 1 1 7 25 21

*Kürt olacak. O dönem (1923), Müslüman ile Türk eşdeğerdir.

[35] Topal Osman’ın ev sahibi Mahir Efendinin ifadeleri de Nevres Bey’in sözlerini teyit eder  ”Osman Ağa’nın Ev Sahibi Neler Anlatıyor?

Reis: Ali Şükrü Bey’in katli hakkında bildiklerini söyle!

Mahir Efendi söze başlayarak malüm hadiseden bir iki gün evvel cepheden geldiğini, cepheden geldiğinde kendi evlerinin birkaç odasının OsmanAğa’ya verilmiş gördüğünü ve Osman Ağa’nın evde yeğeni onbeş onaltı yaşlarindaki kızın bikrini izale eldiğini (kızlığını bozduğunu) bunun ailesinin kendisine anlatdığını ve kendisinin Osman Ağâ nin tarz-ı hareketine (davranış biçimine) karşı şikayet mecburiyyetinde kaldığını söyledi.”  İstikbal Gazetesi, Sayı : 915 13 Mayıs 1339-1923 Pazar 27 Ramazânü’I- mübarek 1341; Murat Yüksel, Faik Ahmet Barutçu’nun İstikbal Gazetesi’ne Göre Ali Şükrü ve Topal Osman, Yunus Dergisi Yayinlari-5, 1993-Trabzon.s. 136

[36] Mahmut Akyürekli, Koçkiri Kırımı (1920-1921), Tarih Kulübü Yayınları, 2016, s 123-124

[37] Mahmut Akyürekli, Koçkiri Kırımı (1920-1921),… s 164-165

[38] https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d01/CILT02/gcz01002085.pdf, (erişim23 Kasım 2023)

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d01/CILT02/gcz01002086.pdf, (erişim23 Kasım 2023)

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d01/CILT02/gcz01002087.pdf (erişim23 Kasım 2023)

[39] Osman’ın topladığı birliklere gönüllü sıfatı yapıştırılmakla birlikte Osman maiyetini zorla toplamıştır. Zorunlu askerlikten farklı değildir. Gönüllüler yağma için katılan az sayıdaki üst düzey reislerdir.

[40] https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d01/CILT02/gcz01002086.pdf s 269 (erişim23 Kasım 2023)

[41] Mahmut Akyürekli, Koçkiri Kırımı (1920-1921),..181-185

[42] Ahmet Faik Günday, iki Devir Bir İnsan, yayına haz. Süleyman Beyoğlu, bengi Y. 2011, s 440

[43]Nuri Dersimi, Hatıratım, Roja Nu y. İsveç 1987, s 112

*BMM’deki muhalif II. Grup

[44] Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Ani Matbaası, Halep, 1952

[45] Falih Rıfkı Atay, Çankaya , Yeni Gün haber Ajansı, 1999 www.e-kitap arşivi.com (erişim:10.12.2023)

[46] Mehmet Şakir Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, kardeş Matbaası İstanbul 1975. S 22

[47] https://www.saitcetinoglu.com/topal-osman-ve-rum-bandosu-giresun-rum-flarmoni-orkestrasi-kars-kocgiri-ve-sakarya-seferinde/ (erişim:10.12.2023)

[48] Atatürk, Bütün Eserleri (6-11)cilt 9, Kaynak Y. 2003, s 204

[49] Osman Ağa İle mülakat, Karadeniz Sahili Gönüllüleri Kumandasının Tercümei Hali ve Vaziyet Hakkındaki Beyanatı, Ahmet Emin Yalman, Vakit Gazetesi, 19 Şubat 1922, Akt. Cemal Şener, Topal Osman Olayı-II, Cumhuriyet Y. 2001, s 53-57

[50] Arif Cemil, Birinci Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa, Arma Y. 1975, s 170-174

[51] https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d01/CILT02/gcz01002087.pdf s 283-284 (erişim:10.12.2023)

[52] Ukraynalı Devrimci Lider Frunze’nin Türkiye Anıları, Çev.Ahmet Ekeş, Cem Y.1978 s 130

[53] CA 01000632

[54] Belgenin eski numarası: A III – 15, D 16 F 22 -6. Cemal Şener, Topal Osman Olayı-II, Cumhuriyet Y. 2001, s 113. Birçok belgede olduğu gibi bu belge de arşivden geri çekilmiş, araştırmacılara kapatılmıştır.

[55] Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Y. 1982 s 112

[56] Bölge genelinde Telalif-i milliye dışında Hıristiyanları haraca keserek, belgeli belgesiz haraç toplamak yaygın bir uygulamadır. Osman da Kuvay-i milliye adına  bölgedeki Rum ve Ermenilerden de büyük miktarda haraç toplamıştır.

[57] Ahmet Faik Günday, iki Devir Bir İnsan, yayına haz. Süleyman Beyoğlu, bengi Y. 2011, s367-368

[58] https://www.saitcetinoglu.com/the-extermination-of-christians-greeks-and-armenians-in-the-commercial-life-of-giresun/ (erişim:10.12.2023)

[59] Mahir İz, Yılların İzi, Kitabevi, 2003, s 114.

[60] https://ozhanozturk.com/2017/12/12/topal-osman-cetesi/ (erişim:10.12.2023)