“Ermenilere Karşı Yapılan Mezalimi Bizzat Gördük…”
Mütareke döneminde Alemdar Gazetesinde, Mahkemelerdeki Tehcir ve Taktil davalarında görülen Ermenilere karşı işlenen insanlık dışı suçlara karşı duyarlı yazılar yazan Refi’ Cevad, doğaldır ki, karşıt gazeteler tarafından eleştiriye uğramaktadır. Eleştirilerin çoğunluğu da bu suçlara bulaşmış kesim tarafından yapılmaktadır.
Bu eleştirilerin birçoğunun suçluların telaşını barındırdığını söyleyebiliriz.
Bunların en önemli argümanları mahkemelerde ve soruşturmalarda sanıklar tarafından savunulan ve günümüze uzanan “mukatele” tezidir. Bu yayınlarla yayın organlarına bu tezi savunarak tezlerini topluma mal ettiklerini görüyoruz; “Onlar da yaptı!”
“Mukatele” tezini savunanlar suçluluğun telaşı ile Alemdar ve Sabah gazetelerinde yayınlanan sürgün ve kitle katliamları duruşmalarına ilişkin yazılardan tedirgin olduklarından silahı bırakmış derhal kaleme sarılmışlardır.
Bu durum gazeteler arasında sert tartışmalara neden olmaktadır. Bu polemiklerden biri de Alemdar ve Hadisat arasında aşağıda örnek verdiğimiz Refi’ Cevad ile, daha sonra savaş sırasında işlenen suçlardan dolayı Malta’ya sürgün edilecek olan Bağdat eski valisi gazeteci Süleyman Nazif arasında yaşanır.
Dönemin yazılarının genel karakteri, insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı hem fert olarak hem de toplamda bu suçlanmadan kurtulma çabası olmasından dolayı Ermenileri de bu suçlara bulaştırmaya olağanüstü nafile çabalar sarf edilmekteyse de, Devletin vatandaşlarına insanlığa karşı suçlardan birini işlemiş olduğu gerçeği karşısında temelsizdir.
Kendisi de İttihad ve Terakki diktatörlüğünde bir sürgün olan Refi’ Cevad, Süleyman Nazif’e cevap verirken donanımlıdır. Zira sürgünlüğünde Ermeni sürgünleriyle yolları kesişmiş, insanlığa karşı işlenen bu suçların bizzat şahididir. Makalesinde bu gerçeği altını çizer.
Refi’ Cevad’ın yazısı ve tanıklığı önemlidir. Refi’ Cevad inkara karşı 100 yıl öncesinden gerçeği haykırmaktadır:
Ne diyor ne istiyoruz? 10 Nisan 1919 Alemdar Gazetesi, sayı: 1419/ Refi Cevad
Tehcir [Sürgün] ve taktil [kitle katliamları] muhakemesi son şeklini iktisâb ettiği [kazandığı] zamandan beri İttihad ve Terakki’nin sükûtundan [kapanmasından] sonra meydan alan münakaşalara yeniden başlandı. Hatta Hadisat ile gazetemiz arasında da oldukça hararetli bir münakaşa-ı kalemiye açıldı.
Bu münakaşa da Süleyman Nazif Beyefendi birazda bizi ele alarak ve bunu dinî bir nazarla görerek öyle muhâkeme etti. Dünkü yazdığımız makalede Hadisât’ın bize karşı olan ufacık tenkidatına [eleştirilerine] bir satırla cevap vermiştim. Dün hemen ekserî gazetelerin bu mesele hakkında arîz ve amîk [uzun uzadıya] beyan-ı fikr etmeleri [görüşlerini söylemeleri] bizi tekrar bu mevzu‘a [konuya] davet ediyor.
Bu suretle şimdiye kadar söylediğimiz halde anlatamadığımız bir fikri bu vesile ile bir daha tekrar etmiş olacağız ve belki bu hususda münakaşa etiklerimiz, bizim şimdiye kadar bu yolda vukû‘ bulan neşriyâtımızda birkaç satırla zikr ettiğimiz bir fikrî esaslı bir mevzu olarak ele aldığımızı görürler ve hakkımızı teslim ederler.
Bir kere ortada bir tehcir ve taktil meselesi mevcud. Bu her iki tarafdan yapılmış deniliyor. Bizim itirazımız iki tarafa karşı da vâki‘dir. Yalnız bit-tabi Ermenilerin yaptıkları mezalim bir zulümdür. Eğer bu hareket doğrudan doğruya İttihad ve Terakki’ye karşı yapılmış olsaydı bunu belki bir mücâhede olarak kabul edecektik. Halbuki böyle olmadı. Ermeniler bir çok ahaliye karşı zulüm etmişler. Etmişler diyoruz, çünkü ettiklerini gözümüzle görmedik. Halbuki Ermenilere karşı yapılan mezalimi bizzat gördük. Gördüğümüz için üzerimizde bit-tabi daha derin bir tesir husûle getirdi. Ve ondan dolayı biraz şedîd yazdık. Bu yazılarımızla doğrudan doğruya adaleti istiyorduk. Adalet demek zulmü yapanın mizân-ı adaletde [adaletin terazisinde] tartılarak cezasını görmesi demektir. Binaen-aleyh bugün adalet filan veya filan beyi tecziye ediyor[cezalandırıyor]. Kemal Bey ile beraber bir Agob veya Bogos da zulüm yapmış ise onu da tecziye etmeli.
Biz doğrudan doğruya illa Ermeniler hakkında tehcir ve taktil yapanlar tecziye edilsin demiyoruz. Her kim tehcir ve taktil yapmış ise tecziye edilsin diyoruz. Bu söz üzerine ta yedi ceddimizin ruhaniyetinden istimdâd edecek [yardım isteyecek] ne sebep mevcud? Bugün alem-i medeniyet ve insaniyet hiçbir zaman deşilmiş barsaklara, oyulmuş gözlere, akıtılmış beyinlere karşı la-kaydane [ilgisizlizlikle] durup seyr edemez. Bu feci menâzırı [görüntüleri] ihdas edenleri [meydana getirenleri] de büyük vatanperver add edemez [sayamaz]. Bizim için yapılacak yegane şey bir unsuru mahva doğru sürükleyen katilleri tecziye etmektir [cezalandırmaktır]. Bu kateleden [katillerden] elimize geçenler bittabi [elbette] ceza-yı sezalarını [layık oldukları cezayı] göreceklerdir. Madem ki bu devlet yaşaması için evvela zulmeyi tepelemeğe mecburdur, bu her kim ve her ne sıfatda olursa olsun, tecziyeye [cezaya] layıktı. Zann ettim ki Ermeni vatandaşlarımızın içinde biri çıkıp da:
-Kemal kesti, fena yaptı. Bogos öldürdü! İyi yaptı. Desin. Çünkü bu mantıksız ve deli saçması olur. Bizlerin istediğimiz mahkemenin adilâne bir surette taktil meselesini daha esaslı, daha şümûllü [kapsamlı] bir tarzda yaparak işi esasından kavramasıdır. Bu suretle olacak olursa bî-taraflığımızı [tarafsızlığımızı] bütün dünya nazarında ispat etmiş olmak dolayısıyla tabii hissemize oldukça büyük bir şeref teveccüh eder. Hatta ihtimal bu gibi vahşice delilikler yüzünden memleketde ihdas edilen vaziyet de kesb-i salâh eder [iyileşir]. Kemal Bey katil ise tecziye edilmeli [cezalandırılmalı]. Mesela Bogos Ağa’da katil ise o da tecziye edilmeli. Ne dediğimiz ve ne istediğimiz şimdi anlaşıldı mı?