Resmi lisanda ismi onun varlıktır amma,
Hususi lehçemizde bahtiyarlık vergisi! (1)
Dostum Ragıp Zarakolu Varlık Vergisi üzerine çalışma yapmamı önerdiğinde (2) vergi üzerine birçok çalışmanın yapıldığını ve yeni bir şeyler söylemenin zor olduğunu düşünmüştüm. Ancak vergiye(!) vakıf oldukça konunun çok boyutlu olduğunu ve bu verginin(!) daha uzun zaman gündemi işgal edeceğini kavradım. Vergi üzerine yapılacak her çalışma verginin vahametini açıklayacaktır. Verginin mağdurlarının acılarını ise hiçbir inceleme yansıtamayacaktır. Çalışma sonucu gördüm ki her inceleme verginin boyutu karşısında eksik kalacaktır. Bu yazıda vergiye dair istatistikî bilgiden ziyade verginin siyasi karakterine odaklanılmıştır.
Varlık Vergisi Nedir?
Varlık Vergisi azınlıklara yönelik bir siyasettir ve bu siyaset kendisini bir ekonomik uygulamanın arkasına gizler. Cumhuriyet tarihinin kara sahifelerinden biri olan Varlık Vergisi, 2. Savaş sırasındaki hükümetin bilinçli politikaları sonucunda fiyatların artışı, sermaye birikimini hızlandırma adına, karaborsa ve vurgunculuğa göz yumulması (3) neticesinde -buna kısaca yağma da diyebiliriz- hükümete karşı oluşan tepkileri savuşturmak ve harp sırasında oluşan aşırı kazançların vergilendirileceği gibi masum bir (iktisadi) gerekçe ile çıkarılıp, savaşın verdiği fırsattan yararlanarak (sadece bir ayağı sermayenin “Türk”leştirilmesinin sağlanması olan) azınlık mensubu vatandaşların biçilmesine ve ekonomik ve kültürel olarak silinmesine, yaşam araçları elinden alınarak göç etmekten başka bir seçenek bırakmamaya yönelik İttihatçı gelenekten gelen etnik temizlik politikasının kırbacıdır. Yasa tamamen siyasidir ve pre-kapitalist/melez bir sosyal formasyona tekabül eden uygulamayı temsil eder.
Hükümet varlık vergisi öncesinde yaptığı mükemmel bir manipülasyonla kendisine yönelen ve/veya yönelebilecek tepkileri azınlıklara yönelterek savuşturmayı becermiş, bu yasayla, azınlıkları iktisadi ve kültürel olarak yok ederek homojen bir yapı şekillendirme fırsatını yakalamıştır. Çünkü.“Ülkenin geri kalanında etnik temizlik yapılmıştı, ama İstanbul hala Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerden arındırılamamıştı.” (4)
Varlık vergisi operasyonu, nüfusun homojenleştirmesinde önemli bir kilometre taşıdır. Azınlıkların elinde tek seçenek bırakılmaktadır: Her şeylerini bırakarak ülkeden gitmek. (5) Bu bakımdan Varlık vergisi bir etnik temizlik aracı olarak kullanılmıştır. Dönemin gazetelerinde çarşaf çarşaf verilen, Maliyece haczedilen menkul ve gayrimenkullerde bu durum açıkça görülmektedir. Azınlıkların her kesiminin her şeylerine el konularak yaşam şansı bırakılmamıştır. Azınlıkların işyeri, evi, ev eşyaları ve sermayesine el konulmasına rağmen kendisine çıkarılan borca yetmemiş kalanını tamamlamak üzere Aşkale-Sivrihisar gibi çalışma kamplarına genç-yaşlı, hasta-sağlam demeden sürgün edilmişlerdir.
11 Kasım 1942 tarihinde kabul edilen bu yasayla verginin %70’i İstanbul’daki mükelleflere tahakkuk ettirilmiştir ve bu mükelleflerin %87’si Gayrimüslimdir. Müslümanlar ise % 7’lik bir oranı oluşturmaktadır. Oysa bu yıllarda Müslüman-Türk şirketlerde bir patlama yaşanmıştır. Anadolu eşrafı ve büyük toprak sahipleri, hükümet politikasıyla savaş yıllarında yaratılan suni darlıktan hatırı sayılır bir birikim sağlamıştır ve bu birikimine İstanbul’da yeni kanal aramaktadır. “İstanbul bu sıralarda göç almaya başlamış ve gelenler de çoğunlukla ticaret alanına yönelmiştir. İstanbul Ticaret ve sanayi odasına kayıtlı olanların sayısı 28 bine yükselmiştir ki, bu bir sene [1942] içinde 8 bin kişilik artış demektir.” (6) Varlık vergisinin sonuçlarından biri de Gayrimüslimler tasfiye edilerek, Anadolu’dan gelen bu Müslüman-Türk girişimciye hazır bir piyasa devredilme olanağı sağlanmıştır. Varlık Vergisi dönemindeki Azınlık karşıtı yayınlardan sonra, Basının bu seferki mizah malzemesi, Anadolu’dan gelip Varlık Vergisinden yararlanarak gayrimüslimlerin işlerini devralan, bu hacıağa tipi olacaktır.
Müslüman ve Gayrimüslime eşitsiz oranda vergi salınmasıyla, azınlıklar hedef alınmıştır ki; İsmet İnönü kendisine tahakkuk ettirilen vergiye çok sinirlenerek ödemiştir. Fevzi Çakmak ise, gâvur muyum? Diye hem hayretini, hem de kızgınlığını dile getirmekten kendini alamamıştır. Faik Ökte’nin olayı nakledişi Varlık vergisinin kimler için konduğunun apaçık ifadesidir. Mareşale tarh edilen verginin tahsilâtı sırasında “bir yaver odama geldi. Muhtekirler, bezirgânlar, ekalliyet arasında kendisine varlık vergisinden dolayı Mareşalin teessüflerini bildirdi” (7)
Varlık vergisi uygulaması, kanun gömleği giydirilmiş bu talan uygulaması azınlıkların belleğinde unutulmayacak bir iz bırakmıştır. Vedat Türkali, bu izi şu ifadelerle vurgular: “Ovsanna bir-iki sözcük dışında Türkçe bilmiyordu. Bir tek ‘alçakça’ sözü vardı hiç unutmadığı; yarı alaylı yinelerdi de kimine kızdı mı. Varlık vergisi sırasında, her şeylerinin ellerinden alınıp Aşkale’ye gönderilmesi olayı üzerine babası Gedikpaşalı Sirak Osepyan’ın hiç değişmeyen kızgın tepkiyle söylediği sözdü ‘alçakça’.” (8)
Varlık vergisi azınlıklar açısından 1915’ten sonraki son noktadır; “Tek Parti Dönemi’nde uygulamaya sokulan birçok kanundan amaçlanan, homojen bir ulus-devlet yaratmaktı. Her ne kadar, bu kanun ve uygulamaların birinci hedefi olarak azınlıklar gösterilmemişse de, aslında temel amaç Türk ulusu tanımlaması içine dâhil edilmeyen bu unsurların ‘Türkleştirilmeleri’dir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden itibaren [1.Jöntürk] başlatılan Türkleştirme sürecinde, Tek Parti Dönemi [2. Jöntürk] açısından son halka Varlık Vergisi olmuştur. Bu açıdan Varlık Vergisi, deyim yerindeyse Tek Parti Dönemi’nde ‘azınlıklara vurulan son darbe’ olması açısından oldukça önemlidir.” (9)
Olağanüstü dönemlerin vazgeçilmez ismi ve eski başbakanlardan Ferit Melen’de “Varlık Vergisi ile tüm amaçlar bir arada çözülmek istenmiştir” (10) derken bu noktayı işaret etmektedir.
Varlık vergisi İttihat Terakki geleneğinin devamı olarak Cumhuriyet tarihinin azınlık karşıtı politikalarının en önemli pratiklerinden (11) biri olan, 1934 Trakya olayları, Vatandaş Türkçe konuş, 20 kur’a ihtiyatlar uygulamasından sonra azınlıkların bu coğrafyada artık bir yeri olmadığını gösteren önemli siyasi uygulamalardan biridir. Anlayamayanlara 6/7 Eylül olaylarıyla 1955 yılında daha net olarak anlatılacaktır. Azınlıkların seçeneği, ülkeden gitmek ve her şeylerini burada bırakmaktır. 1948’de İsrail’e gitmek isteyen Museviler de her şeylerini bırakma karşılığında ülkeden çıkabilme izni alabilmişlerdir. Kıbrıs olayları bahane edilerek etablis Rumlara da 1964’te her şeyleri bıraktırılarak sınır dışı edilirken, Yahudilerle aynı kaderi paylaşacaklardır.
Bir resmi gazete olan Ulus’ta, Fazıl Ahmet Aykaç, Varlık Vergisi ile ilgili yazısındaki ürkütücü sözleri de bu kapsamda ele alabiliriz: “Bilelim ki yapılan şey, dün haddini bilmemiş olanlara bir ceza olmaktan ziyade onu yarın unutacaklara karşı muazzam bir ihtardır” (12). Aykaç, 1915 Jenosidinden sonraki son noktayı açıkça vurgulamaktadır. Aşkale’deki koşullara dayanamayıp intihar girişiminde bulunan Sarfati, ailesine bıraktığı mektubunda Türkiye’deki azınlıkların durumu net olarak açıklanmaktadır: “Eve dönebilir miyiz bilmiyorum, her dakika ölüm üzerimizde, çocuklarımla ilgilenmen ve onları özgür bir ülkeye götürmen için yalvarıyorum, burada asla bir köleden daha fazlası olamayacaklar” (13)
Varlık Vergisi İttihatçı bir projedir
Varlık Vergisi çok ince tasarlanmış bir azınlık karşıtı ve azınlıkları iktisaden yok etme ve kültürel olarak silme politikası olarak İttihatçı bir gelenektir. Bir Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınında şu ifadeler yer almaktadır: “İttihat ve Terakki’nin 1908’den itibaren başlattığı millî iktisat politikasına rağmen, Osmanlı sanayiinde Gayri Müslimlerin ve yabancıların hemen hemen tamama yakın etkinliklerinin, 1915 yılında bile (abç) azaltılamadığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumun Birinci Dünya Harbi ve sonrasında kısmen; Cumhuriyeti kuran kadro tarafından gerçekleştirilecek millileştirme faaliyetleriyle de 1930’lardan sonra derece derece düzeltileceğini belirtelim.” (14) Sözleri bir politika devamlılığını işaret etmektedir.
Varlık Vergisi Kanunu ve uygulaması, İttihatçılıktan başlayıp onun kesintisiz devamı olan Kemalizm ile süren zincirleme Türkleştirme politikalarının önemli bir ayaklarından biridir. “İkinci Dünya Savaşı yıllarında, ticaretin Türkleştirilip gayrimüslim azınlıkların etkisizleştirilmesi amacıyla konan Varlık Vergisi, o sayfalara düşen ilk kirlerdendi. Cumhuriyetin temel hedeflerinden birini Türklük Şuuru olarak tanımlanan milliyetçiliğin, vatandaşlar arasında yaygınlaştırılması oluşturuyordu. Türkiye eşittir Türkler siyasasının gereği, gayrimüslim azınlıklar etkisizleştirilmeliydi. Ekonomik gücü ellerinde bulundurmaları ve Türk burjuvazisinin batıya açılan penceresi olmaları onları hedef haline getirmişti.” (15) Genel kanının aksine Varlık vergisiyle sadece azınlık burjuvazisi hedeflenmiş değildir. Azınlık burjuvazisi hedeflerden sadece biridir. Varlık vergisiyle azınlıkların tümünün tüketilmesi hedeflenmiştir. Başka türlü yoksulların barakalarına varıncaya kadar (16) el konması nasıl izah edilebilir.
Varlık vergisi “gayrimüslimler söz konusu olduğunda ayrımcı ve keyfi bir şekilde tatbik edildi. Aynı gelir ve servetlere sahip tüccar ve sanayiciler arasında Türk-Müslüman unsura kıyasla gayrimüslimlere çok daha yüksek vergiler tahakkuk edildi.” (17) Varlık Vergisine ilişkin bir incelemede, orantısızlık açıkça görülmektedir, İstanbul’da 100’ün üzerinde rastgele seçilen aynı güçte olan mükelleflere uygulanan verginin, firmaların gücüne kıyaslanmasında şöyle bir sonuca ulaşılmaktadır: (18)
Etnik köken Kapital gücü-vergi ilişkisi
Ermeni tüccarlar %232
Yahudi tüccarlar %179
Rum tüccarlar %156
Müslüman-Türk tüccarlar %4.94
Bu yasayla her şeye rağmen bu coğrafyada tutunabilen azınlıkların zor kullanılarak ekonomik gücünün kırılması (19), geçimlik araçlarının elinden alınması ekonomi dışı yollardan hedeflenmiştir. “Gayrimüslim azınlıkların ekonomi alanında geçmişten beri yürüttükleri etkin rollere karşılık milli ekonomi ve milli burjuva yaratma çabası yine sürdürülmüş, azınlıkların sanayi, ticaret ve hatta hizmet alanından tasfiyelerine yönelik olarak ekonomi dışı yollar kullanılmıştır. Varlık Vergisi Kanunu da böyle bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.” (20)Ancak bu ekonomi dışı yollar bir ekonomik ve kültürel jenosidin pratikleri olarak İttihatçılık politikasının kesintisizliğinin kristalize olmuş halidir.
Vergi, ruhunda 1915 Jenosidinin genlerini taşımaktadır. Başka bir ifadeyle 1915 jenosidi ruhunun 1942 de hortlamasıdır. Her ikisinde de savaş fırsatı değerlendirilmiş, savaş ortamının güç dengeleri hesap edilmiş, savaşın sisli ortamından faydalanılmıştır. Savaş süresince uyguladığı “tarafsızlık” politikası ile birlikte uygulanan şantaj politikasının verdiği hareket serbestliği, vergiyi uygulamada hükümete eşi bulunmaz bir fırsat ve kolaylık sağlamıştır. Bu şantaj politikası ile Vergiden dolayı uluslararası eleştiri ve tenkitleri susturmuş ve/veya kolayca savuşturmuştur. Varlık vergisi mağdurları, uluslararası destek için çok büyük çabalar sarf ettiler ancak savaş koşulları ve Türkiye’nin şantaj politikası onlara sonuç almaya imkân tanımadı. Mağdurlar uygar dünyaya seslerini duyuramadılar:
Varlık Vergisi uygulamasıyla ilgili bir raporda, Varlık Vergisi uygulaması 1915’le irtibatlandırılır; “Türk Hükümetine karşı anında ve yaygın eleştirilere neden oldu. Vergiden en doğrudan şekilde etkilenen Türkiye’deki azınlıklar yaşamak zorunda bırakıldıkları kişisel zorlukları acı bir şekilde dile getirdiler, ancak hükümete açıkça karşı çıkabilecek durumda değillerdi. Boston’da yayınlanan Ermeni gazetesi Hairenik, 30 Haziran 1943 tarihli sayısında muhtemelen Türkiye’de yaşayan Ermenilerin büyük bir bölümünün içinden geçenleri Canavar Yine Zincirlerinden Boşandı başlıklı makalede dile getirdi. Makalede, Türklerin gerçek karakterlerinin hiçbir şekilde değişmediği, 1915’teki politikayı sürdürdükleri anlatılmaya çalışılıyordu.” (21) Denilmektedir. İçeriden zaten vergiye yönelik bir eleştiri yoktur, herkes Vergiye, Şefe ve Başvekil’e methiyeler dizmektedir. Yine bir rapor, Varlık Vergisinin o yılın Kurban Bayramı’na rastladığına işaretle; bu yılın Kurban Bayramının bir özelliği koyunlardan ziyade Hıristiyanlar ve Yahudiler kurban olacaktı (22) derken bir gerçeği işaret etmektedir.
Sabiha Sertel, Aşkale’ye sevkiyat sırasında ve Aşkale’de yaşananları anılarında şöyle nakleder; “Hükümet vergi ödemeyenleri Doğu Anadolu’da Aşkale’ye sürmek kararını vermişti. Borçluların Aşkale’ye ne suretle gönderildiklerini görmek üzere Haydarpaşa Garı’na gitmiştim. Peronda bir mahşer kalabalığı. Aşkale’ye gönderilen kocalarını, evlâtlarını, kardeşlerini geçirmeye gelen kadınlar ağlıyor, erkekler ellerini oluşturarak peronun bir tarafından bir tarafına koşuyor, kendilerini geçirmeye gelen dostları yolculara para bulup göndereceklerini, kendilerini kurtaracaklarını vaat ediyorlardı… Gidenlerden gelen mektuplar, Allahın çayırında, çadırlar, barakalar içinde yaşadıklarını, yiyecek bulmadıklarını, her gün sabahtan akşama kadar taş kırdıklarını bildiriyordu. Kanun, Nazi metotlarıyla yürütülüyordu. Şükrü Saraçoğlu, efendisi Von Papen’den, Hitler’den iyi ders almıştı… Verginin bu şekilde alınması hem içte, hem dışta kötü tepkiler yaptı. Dünya basınında Türk toplumu için yüz kızartıcı yazılar çıkıyordu. Bütün gürültülere, baskılara rağmen Varlık Vergisi, hükümetin istediği geliri sağlamadı. Ekonomik durum daha da kötüleşti” (23) Varlık Vergisi ittihatçı paşa İnönü’nün Lozan’da yarım bıraktığı ya da gerçekleştiremediği azınlıklardan kurtulma projesinin uzantısı olan ittihatçı geleneklere uygun bir projedir de aynı zamanda.
Yasanın pratiği aynı İttihatçı yöntemleri içermektedir, ittihatçı zihniyetin meclisi devreden çıkarıp politikaların merkez-i umumi de şekillendirildiği gibi, Varlık Vergisi de CHP Grup toplantısında şekillendirilip maddeleri meclisten görüşülmeden geçirilmiştir. 1915 Jenosidini perdelemede kullanılan “Tehcir” Kanununun gerekçesindeki, savaş bölgesindekilerin tahliyesi gibi, bu kez de savaş ortamında haksız olarak zenginleşenlerin bu haksız kazançlarına ey koyma gibi masum bir gerekçenin arkasına saklanılarak, azınlıklar ekonomik olarak yok edilmiş, kültürel olarak silinmiştir.
Varlık vergisi komisyonlarında etkin görevlerde eski İttihatçıların bulunmasını, bu kadroların yarım kalan bir hesabı görme operasyonu olarak görmemizde ayrı bir ipucudur. Bu eski İttihatçıların gerek komisyonlardaki tavırları gerekse süreci takipleri sırasındaki eylemleri de bunu doğrulamaktadır. Aşkale’ye sevk gününe ilişkin Faik Ökte’nin söyledikleri bu konuda başkaca yorum yapmamıza gerek bırakmamaktadır; “Sevk günü eski İttihatçılardan birkaçı bana müracaatla kafileden Sekip Adut ve benzeri birkaç kişinin sağ salim dönüp dönmeyeceğini sordular” (24)
Ökte, CHP’li Ürgüplü’nün (25) de bütün komisyon üyelerine hâkim olduğunu ifade etmektedir. (26)
Vedat Türkali, Varlık vergisi ile 1915’in irtibatını kurarken her iki politikanın aynı zihniyetin bir tezahürü olduğunun ve birbirlerinden ayrılamayacağının altını çizerek, politik devamlılığı vurgular: “İttihatçı’ mayası var Kemalizm’de. Küçük burjuvazinin tutunduğu daldır İttihatçılık. İlkel yağmacı burjuva kabadayısı, komitacılıkla vatan kurtaracak! Kurtarması için önce sırtını dayayacağı burjuvazili bir vatan kurması gerek! En kolay yolu da para pul kimdeyse önce onu soymak! Ulusal zengin yaratacak! Ermeni kıyımı yapar. Alman emperyalizminin peşine düşer, Turan’a gidip büyük Türk imparatorluğunu kuracaktır, Kafkaslarda yüz binlerce insanımızı kırdırır. Gerçi Kemalizm dersini almış görünür bunlarda ya; birkaçını sallandırsa da, aynı yapıdan geldiği için, genlerini taşır İttihatçılık’ın. Varlık vergisini çıkarır, Türk olmayanın malına el koyar; hasta, yaşlı demez Aşkale’ye sürer. İkinci cihan Savaşı’nda Saracoğlu’nun gücü yetse, Kafkaslarda Enver’lerin serüvenine kalkışacaktı Türkiye. İkinci Cihan Harbi biter. Demokrasicilik oyunuyla vurguncu, soyguncu burjuvazili vatan yapma yolu açılır. Her mahallede bir milyoner yaratacaklardır; kanlı 6–7 Eylül yağması olur. Türküm demeyeni asıp kesmeye kalkarlar neredeyse.” (27)
Varlık vergisi uygulaması siyasi bir karardır. “Cumhuriyetin kurucuları [2. Jöntürkler] için esas olanın, laik bir Cumhuriyet’in, bir ulus-devlet inşası olduğunu ve ona engel teşkil eden her unsurun, hareketin veya olgunun hiçbir ayrıcalığa sahip olmadan tasfiye edilmesinin de Cumhuriyetin olmazsa olmaz şartı[nın]” (28) yerine getirilmesidir.Varlık vergisini kabul eden mebusların listesine bakıldığında, gerek meclis bileşenleri gerekse kabul oyu veren meclis üyelerine ilk bakışta teşkilat-ı mahsusa elemanlarının çokluğu Varlık’ın 1915’le ilişkisini bir başka açıdan da netleştirmektedir: kabul oyu veren Teşkilatı Mahsusa’nın ağır topları ( kanuna(!) red oyu veren zaten yok): Kel Ali (Ali Çetinkaya, Ahmet Esat (Esat Uras), Enis Avni (Aka Gündüz), gn.Kazım Özalp, Memduh Şevket (Esendal), Muhittin Baha (Pars), Kambur Atıf (Atıf Kamcıl), Mustafa Abdülhalik (Renda), Mahzar Müfit (Kansu), Ohrili Eyüp Sabri (Akgöl), Faik Kaltakkıran, Fuad Balkan, Sabit Sağıroğlu, Şükrü Sökmensüer, Gn Pertev (Demirhan), Emin Sazak, Edip Serve t(Tör), gn Kazım Karabekir, gn. Refet Bele, komiser Reşat(mimaroğlu), Şükrü Saraçoğlu, Cevat Dursunoğlu, Suat Hayri Ürgüplü(seyhülislam hayri efendinin oğlu), gn Ali Fuad Cebesoy, Recep Peker, Kazım Nami(Duru), gn Seyfi (Düzgören), Yunus Nadi, Selim Sırrı(Tarcan), Ali Zırh, Süleyman Necmi Selmen (soykırım sırasında Samsun Mutasarrıfı ve Sivas Valisi), Ali Münif Yeğena (İT nafia bakanı Beyrut valisi), Yusuf Kemal Tengirşek (Halep valisi Abdüllahat Nurinin kardeşi), Mithat Şükrü Bleda (İT genel sekreteri), Cemil Ubaydın, Faik Öztrak, Rahmi Apak, Sırrı İçöz (Amasya mutasarrıfı), Mehmet Emin (Yurdakul), Hoca Raif (Dinç). O gün mecliste mazereti dolayısıyla bulunmayanlar arasında ki TM ağır topları: Dr. İbrahim Tali (Öngören), Veli Necdet Sünkıtay (soykırım sırasında Diyarbakır valisi Dr. Reşit’in mektupçusu), ittihat merkezi umumiden Aziz (Hüseyin Aziz Akyürek), Hasan Fehmi (Ataç) Salah Cimgöz (Malta’dan), Mahmut Celal (Bayar) İT İzmir murahhası, Halil Menteşe (İT hariciye bakanı, meclisi mebusan reisi), Mahmut Esat Bozkurt (İT’li Şeyh Ubeydullah efendinin yeğeni), Hasan Resit Tankut, Ruşeni Barkın, Zamir Bey (Damar Arıkoğlu), Tayfur Sökmen’i… sayabiliriz.
Varlık vergisi kanunu oylamasına katılarak Kabul oyu verenler arasında azınlık mebuslardan Ermeni kökenli Berç Türker (Afyonkarahisar), Rum kökenli İstamat Özdamar (29) da bulunmaktadır. Yahudi kökenli bağımsız Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı (Niğde), Bağımsız Rum kökenli Nikola Taspas oylamaya katılmayanlar arasındadırlar. Varlık vergisinin acımasızlığına dayanamayan, itiraz eden ve görevden ayrılan müfettişler de vardır: “Fatih şubesinde çalışan İhsan Arat mükelleflerin ıstıraplarına, gözyaşlarına birkaç aydan fazla dayanamadı. Bu işten affedilmesini istedi. Şubesi munzam vazife olarak Rifat Onat’a verildi. Bütün varlığı satılan mükelleflerin çalışma kampına gönderilmesine en evvel Ekrem Türkay itiraz etti. Dinlemediler. Türkay ayrıldı. Şubesi Vefik Pirinççioğlu’na (30) verildi” (31)
Varlık vergisi ve ekonomi (!)
Ekonomik bir politika olmadığından, Varlık vergisinin ekonomiye bir faydası olmamıştır. Varlık vergisiyle toplanılan gelirler üretken olmayan harcamalara gitmiştir. İktidar bu olanağı iktidarını sürdürebilmek için günlük harcamaların finansmanında değerlendirmiştir. İki yıllık bütçelerin karşılaştırması bunu açıkça göstermektedir. Varlık vergisinin uygulamacısı Faik Ökte’nin, Devlet tarafından icra yoluyla satışa çıkarılıp el değiştiren malların yeni sahiplerinin, savaş koşullarında mal darlığı ve karaborsa nedeniyle fiyatlarının yüksek olmasından dolayı normalin üstünde fiyatla satıldığını söylemesi, Türk ve Müslüman kesimin ihtikârına göz yumulduğunun ifadesidir. Burada İttihat ve Terakki’nin Maliye veziri Cavit Bey’in ne suretle olursa olsun Türk ve Müslüman kesimin sermaye birikiminin kutsaması arasında fark yoktur. Bu aynı zamanda Gayrimüslimlerin ihtikârın kaynağı olmadığını da göstermektedir. Gayrimüslimlerde ihtikâr yapacak takat bırakılmamıştır.
Devlet harcamalarının %38’i ve milli gelirin %3,5’i, sanayi ve hizmetler kesiminde yaratılan hâsılanın %8’i oranında tahsilât yapılmasına (32) rağmen emisyon hacminin daralmaması, haczedilen malların dolayı (33) piyasada mal bolluğuna rağmen fiyatların düşmemesi, Müslüman tüccarın ihtikâra devem etmesinin göstergesi olarak okumakta sakınca yoktur.
Uygulanan devletçilik, özel sektörün güçlenmesine yöneliktir, bu uygulama bu günkü özelleştirmelerin bir başka yüzü olarak da alınabilir. Bu bakımdan gerek Saraçoğlu, gerekse refik Saydam hükümetlerinin ekonomik politikalarında bir farklılık yoktur. Ana amaç bürokratik burjuvazi tarafından, devlet kesesinden kendine bağlı bir sınıf yaratmaktır. (34) Yeni sınıf yaratılırken dış talan imkânlarının kalmaması nedeniyle, iç talana yönelmedir. Devletin denetimi, Müslüman – Türk özel teşebbüsün geliştirilmesine yöneliktir. Devletin ekonomik faaliyetlerinden doğan kaynağın transferi imkânı da devlet kesesinden yaratılmak istenen bağımlı Müslüman – Türk burjuvazi için her dönem göz önünde bulundurulan bir temel nirengidir.
Bir kadro devamlılığını sembolije eden İttihatçı çekirdeğin mensubu olan ve Kemalist dönemde eğitimde önemli görevler yüklenen ve daha sonra mebus tayin edilen Kazım Nami Duru, bu politikanın köklerini şu sözlerle ifade etmektedir; “İttihat ve Terakki kongresinde, (Kara Kemâl) denilen Süleymaniye Kulübü Reisi Kemâl bey Millî hayatımız bakımından çok önemli olan teklifleri bahis konusu etti. Kemâl bey şu fikirde idi:
Herhangi siyasî bir fırka, idealini gerçekleştirebilmek için reel bir kuvvete istinat etmelidir. İttihat ve Terakki Fırkası, kendince, bütün Osmanlı milletine istinat ettiği iddiasında ise de, bir hayli unsurdan mürekkep olan Osmanlı halkının mütecanis bir kitle olmadığı meydanda iken, böyle ne idüği belirsiz bir kuvvete dayanmak istemesi ham bir hayâl idi.
Memleketin iktisadî ve ticarî müesseseleri çoğunlukla Türk ve Müslüman olmıyan unsurlaın elinde idi. Oysa ki İttihat ve Terakki gibi bir fırka bu azınlığa dayanamazdı; ticarî, iktisadî kuvvetten bir kısmının Türklerin eline geçmesi lâzımdı.
Bunun sağlanması çaresi ne idi? Devlet hazinesinden yardım görmek mi? … İttihatçılığı şiar edinen Türklerden ticarî şiketler vücuda getirmek, onların delaletiyle bir banka kurmak zarurî görünüyordu. İşte Kemâl Beyin ortaya attığı bu mesele de İttihat ve Terakki kongresinde ana mevzulardan biri olmuş, bir takım müsbet kararlara varılmıştı. Bu kararlar ittifakla kabul edilmiş, icrası Kemâl Beye bırakılmıştır.” (35) Duru’nun sözleri yeterince açıklayıcıdır.
2.Jöntürk döneminde Refik Saydam da savaş sırasında aynı yolu gösterir. Saraçoğlu da, Saydam’ın bıraktığı yerden devam eder. Bu bakımdan siyaset ve ticaret erbabının iç içe geçtiği ortamda, siyasilerin (İnönü, Saydam, Saraçoğlu) bürokrasi ve tüccarı hedef göstermesi aldatmaca ya da iki yüzlülük veya kendini tanımlama olarak da alınabilir. İktisadi açıdan döneme bakarsak: Varlık vergisi döneminde yapılan harcamalar göz önüne alınınca; bu yasanın, ekonomiyi düzlüğe çıkaracak bir amacının olmadığı açıkça görülmektedir. Yasa ile ilgili ekonomik söylem retorikten ibarettir. Varlık Vergisi borçlarını ödeyemeyen İzmirli mükellefler (!) Sivrihisar’daki zorunlu çalışma kamplarına sevk edilirken, Başvekilin memleketi Ödemiş’te bayram vardır: Ödemişliler Başvekilin onuruna eğlenceler düzenlenmektedirler. (36)
Ekonomideki zorlukların aşılması(!) için konulduğu söylenen Verginin kahramanı muzaffer başvekilin yurttaşları üzerinde kazandığı zaferin anısı abideleştirilmektedir. 2 Eylül günlü Tasviri Efkâr gazetesi İzmir Ödemiş yolunun her istasyonunda halk tarafından eşine nadir tesadüf olunur tezahüratla karşılandığını 1.sahifeden ilan ederken, Saraçoğlu anıtının dün açıldığını da müjdelemektedir. (37)
Aynı dönemde zor ekonomik koşullar altında olunmasına rağmen İnönü büstlerinin de açılışlarında da geri kalınmamaktadır. 1943 Bütçesine, Atatürk Anıtı proje masrafları olarak 250.000 lira konduğunu da belirtelim.
Bu arada iktidar – vaziyetin icaplarından dolayı – kendisine suç ortakları yaratmaktan da geri kalmamaktadır. İktidarına destek ve Verginin meşrulaştırılması için memurlara birer kat elbise ve birer maaş ikramiye verilmesi de unutulmaz. Rejimin üst düzey bürokratları da paylarını lojman olarak alırlar. Bu gün adı Namık Kemal Mahallesi (eski adıyla Saraçoğlu Evleri) o günlerin eseridir.
Tüketiciler de unutulmaz; ucuz yiyecek için onlara da buğday alımı (38) yapılır. Bu dönemde tek tip yada makbul vatandaş yaratma mekanizması olarak kurulan Halkevleri’ne ayrılan kaynaklar ise birkaç önemli bakanlık bütçelerinin toplamından fazladır.
Varlık vergisiyle yapılan harcamalardan söz açılmışken iki kalem harcamadan daha söz edelim: Biricisi; 1943 bütçesine Varlık vergisine ait her türlü ücret ve harcamalar olarak 500.000 lira ödenek konulmuştur. (39) İkicisi, Gazetelere 299.888 lira ilan bedeli olarak yapılan ödemedir. “İlan dolayısıyla gazetelerle aramızda sinsi bir mücadeledir başladı. Nihayet zimmî bir anlaşmaya vardık. Borçlunun kesesinden ödenen bu tevziatın yekûnu 299.888 liradır.” (40)Gazetelere ödenen bu miktar sadece İstanbul ilini kapsamaktadır. Gazeteler yada gazeteci partililer/partili gazeteciler, iktidara desteklerinin(!) karşılığını mağdurların kesesinden almışlardır.
Varlık vergisi uygulaması bir ekonomik ve kültürel soykırımdır
Uygulama, Soykırım Sendromunun unsurlarını ve işleyiş tarzını içermektedir (41):
1.Fırsat: 2.savaşın izolasyon koşulları ve uygulamaya maruz kalan zayıf grup
2.Tasarlama: Yukarıda da söz edildiği gibi uzun zamandır Anadolu’nun homojenleştirilmesine yönelik İttihatçı plan ve İttihatçı eski kadro (İsmet Paşa, Saraçoğlu ve Ferit Hamal (42) vd) faktörü, bir ön hazırlık olarak 20 kur’a ihtiyat uygulamasıyla zayıf grubun terörize edilmesi,
3.Karar alma (amaç), Azınlıkları tamamen tasfiye etme, mülksüzleştirme, yoksullaştırma,
4.Gerçekleştiren kadro, İnönü ve Saraçoğlu yönetimindeki eski ittihatçı kadro, parti ve Varlık vergisi komisyonlarında görevlendirilen İttihatçılar (43),
5.Organizasyon denetimi: Parti teşkilatı (CHP),haber alma teşkilatı, Müslüman-Türk burjuvazi ve eşraf,
6.İmha güçleri: Maliye bürokrasisi, parti teşkilatı, ticaret birlikleri ve örgütleri, Belediyeler,
7.Ve teknikleri: Zor kullanma, güvenlik güçleri ve dönemin güdümlü basını (44) tarafından terörizm edilme ve kamplarda kötü şartlarda zorunlu çalıştırma.
“Varlık Vergisi, azınlıklar için ekonomik bir soykırımdı. Türk burjuvazisinin ise önünü açan bir projeydi. Yarattığı psikoloji sonraki yıllarda azınlık karşıtı provokasyon ve uygulamalardan çok daha kalıcı oldu.” (45)
Varlık vergisinin 14. maddesi müsaderenin kanunlaştırılmasıdır. Bu madde hükmü ile vergi mükellefi kılınarak vergi yükü bindirilen birinin borcuna karşılık neredeyse bütün akrabalarının malları teminat olarak haczedilebilmektedir, “Varlık vergisi kanunu’nun belki de en acımasız uygulaması, vergi mükelleflerinin borçlarını ödemedikleri zaman, yakın aile fertlerinin sahip oldukları malları satarak mükelleflerin borcunu kapatma hak ve yetkisini devlete vermiş olmasıydı:” (46)
Madde 14 — Varlık Vergisiyle mükellef tutulanların ikametgâhlarında, gerek kendilerine ve gerek karı veya kocalarına veya kendileriyle birlikte oturan usul ve füruu ile kardeşlerine ait dükkân, mağaza, depo, ambar fabrika ve imalâthanelerde veya bunlara benzer yerlerde bulu¬nan bütün menkul mallarla tapuda veya vergide bunlardan herhangi biri namına kayıtlı olan gayrimenkul mallar bu kanun mucibince alınacak vergi ve zamların kanunî teminatı hükmünde olup bu malların satılmasında da Tahsili Emval Kanunu hükümleri tatbik olunur, Verginin teminatını teşkil eden bu mallardan mükellefin kendisine veya karı ve kocasına ait olanlar hariç olmak üzere diğer mallar üzerine komisyonlarca verginin takdir ve tespiti tarihinden itibaren bir sene zarfında ayrıca haciz konmadığı takdirde bu mallar üzerindeki teminat hükmü sona erer.
Mükelleflerin zilyetliği altında veya yukarda yazılı mahallerde bulunan menkul mallara müteallik satış temlik ve rehin iddiaları muteber sayılmaz ve bu nevi mallar hakkında dermeyan olunacak istihkak iddiaları dinlenemez. Bu kanunun neşrinden mukaddem başlamış olan ve bir ilâma veya bu hüküm ve kuvvette noterlikçe tanzim edilmiş mukaddem tarihli resmî bir senede müstenit olmayarak yapılmış bulunan takip neticesinde icra dairelerince konulmuş olan ihtiyati ve icrai hacizler bu teminat hükmüne halel vermez. Bu hacizler ancak vergi alacağının tahsilinden sonra bir bakiye kaldığı takdirde bu kısım hakkında infaz olunur.
Gayrimenkullerin satışında bunların Varlık Vergisi mükellefiyeti ile ilişiği olmadığı alâkalı varidat dairesince tasdik edilmedikçe tapu daireleri tescil yapamaz. Yapılan tesciller hükümsüz sayılır.
Yasayı bilmeyen bir hukukçuya bu madde okunursa şaka zanneder. Madde şaka gibidir. Varlık Vergisinin boyutları sadece ekonomik soykırımla sınırlı değildir, kırımın bir de kültürel boyutu vardır. Varlık vergisi neticesinde başlayan kitlesel göç, çok önemli bir kültür birikiminin yok olmasına, kültürel iklimin çoraklaşmasına neden olmuştur. Kayıp sadece azınlık cemaatlerinin kaybı değildir söz konusu olan, kültürel soykırımdan azınlık cemaatleriyle birlikte Türkiye’de kaybetmiştir.
Varlık vergisi uygulamasının azınlıklar açısından kültürel olarak yıkımının bir veçhesi de, entelektüel gerilemedir. Uygulamayla yaşama araçları elinden alınarak yaşayamaz duruma getirilen azınlıkların, Varlık vergisinden sonra içine düştüğü yoksulluk, çocuklarının eğitimine de yansımıştır. Gayrimüslimler çocuklarını varlık vergisi dolayısıyla okutamaz duruma gelmemişlerdir. Çoğu gayrimüslim öğrenci okullarını bırakmak zorunda kalmıştır. Varlık vergisi dolayısıyla ekonomik olarak yıkıma uğrayan azınlık kuşağı eğitim olanağından mahrum kalarak, Varlık vergisi bir kültürel kırım olarak, gayrimüslim çocuklarının entelektüel kapasitesini de olumsuz yönde etkilemiştir.
Varlık vergisi uygulaması 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım tanımının manevi ve maddi unsurlarını içermektedir: Eylemin “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla” yapılmış olması, Sözleşmede maddi unsur olarak tanımlanan azınlıkların yaşam araçlarının ellerinden alınması ve bir kısmının toplama kamplarına sürülmesi “grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldırılacağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek”, azınlıkların savaş ortamında yaşama araçlarından koparılarak açlığa mahkûm edilmeleridir. Bu açıdan da Varlık vergisi insanlığa karşı işlenen bir suçtur aynı zamanda.
Verginin amacı
Verginin amacını, en iyi verginin mimarları bilir onlardan biri de Saraçoğlu’dur. Saraçoğlu verginin, gayrimüslimlerin piyasadan silinmesinin ötesinde amaçlarının olduğunu gizlememektedir. Saraçoğlu memleketi olan Ödemiş’in Gölcük yaylasında yaptığı konuşmasında; “Biz bu vergiyi Türk tüccarını ön plana çıkarmak için ihdas ettik. İstanbul’da dolaştığım zaman her nereye baktım ise azınlıkların çok gösterişli işyerlerini gördüm” (47) sözleri başbakanın azınlıkların ekonomiden tasfiyesinin çok ötesinde, azınlıklara tahammülsüzlüğünün açıkça dile getirilmesi, ekonomik ve kültürel olarak yok edilme tasarımının ifadesidir. Varlık Vergisi siyasi bir karardır ve amacı Gayrimüslimlerin birikimlerine el konulması, el değiştirmesi ve müsaderesinin çok ötesindedir. Yasayla her şeyleri müsadere edilerek Gayrimüslimlerin ekonomik ve kültürel jenosidi amaçlanmıştır. Sermaye transferi, siyasi kararın sonuçlarından sadece biridir. Azınlıkların belleğinde Saraçoğlu’nun haraçoğlu (48) olarak hatırlanması nedensiz değildir.
İstanbul Defterdarlığının haczedip mezata çıkardığı domuz çiftliği de bu tasarımın bir örneğidir. Çiftliğin satışının ikinci bir ilanının olmamasından satışın gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Gayrimüslimler ekonomik olarak tüketildiğinden tesis muhtemelen bir Müslüman tarafından satın alınmıştır. Bu tesisi hangi Müslüman satın almış veya hangi Müslüman’a yaramıştır. Müslüman domuz eti yemez, Musevilerde yemediğine, Hıristiyanlarda da et yeme takati bırakılmadığına göre bu haczin anlamı nedir: Cevap verelim, Ligor Viraygo’nun şahsında azınlıkların tüketilmesi.
“Kasımpaşa Maliye tahsil şubesine varlık vergisinden borçlu kasap Ligor Viraygo’nun (49) Şişlide Darülaceze caddesi 23 sayılı domuz mandırasında 40 baş büyük domuz (17 si dişi ve gebedir) keza ayrıca orta büyüklükte 13 baş domuz, 9 ana domuz (yavruları vardır) 89 baş yavru domuz, iki adet tek atlı araba,2 baş at 1 Mart 943 pazartesi günü saat 10 da satılacaktır.” (50)
Varlık Vergisi vasıtasıyla, en ağır vergi tahakkuk ettirilen Barzilay ve Benjamen firmasının kullanılır durumda olan gemileri, Deniz Yollarına devredilip Haliçte çürümeye terk edilmesi (51) de yasanın siyasi karakterinin aslolduğunu belgelemektedir. Zaten azınlık sermayesi, Kemalistlere göre rasyonel sermaye değildir. Bir ticarethanede müstahdem olarak çalışan B.Bohor’un (52),memur Nesim Cevaz ve kâtip Hayim Şalon’un (53), kâtip Moiz Danon, Prini Oskar Şaati ve kâtip Moiz’in (54) ev eşyalarının haczedilip mezatta satılması, Nesim Kızı Kade’nin 1530 liralık borcuna karşılık 24.000 lira değer konulan gayrimenkulünün haczedilmesi (55) uygulanan politikanın boyutunu ortaya koymaktadır. Kışın ortasında sobaların, perdelerin dahi haczedilmesi yeterince açıklayıcı olsa gerektir.
Her şeylerine el konulduktan sonra iş yaptığı dükkânının kiracılık hakkının da mezata konu olup satılmasını da azınlıklara hayat tanımamanın özgül bir örneği olarak alabiliriz.
Varlık vergisini vermeyen avukatların barodan çıkarılması kararı (56) alınması da bu çerçevede alınan kararlar arasındadır. Daha dramatik örnekler de vardır: Erman ve Emil’in cenaze arabasına dahi el konulup mezatta satılmıştır. (57) Cenaze arabasına el konulup mezatta satılmasının mantığı nedir. Hangi amaca hizmet etmektedir? Cevap verelim: Azınlıklara bu coğrafyada yer yoktur. Azınlıklara bu coğrafya ölülerine dahi dar edilsin (58) ki her şeylerini bırakıp bu ülkeden gitsinler. Hiçbir izleri de kalmasın. Azınlıkların bir küçük duvar aynasına (59) varıncaya kadar her şeylerine el konulmuş olması kanunun ne kadar acımasız olduğunun göstergesi olarak da okunabilir.
Varlık vergisi yıllarında sağlık sorunlarının çok vahim olmasına rağmen, Varlık vergisiyle doktorların muayene eşyalarına da el konulması (60), azınlık mensubu doktorların ve sağlık kuruluşlarının hizmet veremez duruma getirilmesi, azınlık cemaatlerinin hastanelerine ağır vergiler konulması, vergisini ödeyemeyen avukatların barodan kayıtlarının silinmesi bu yasadan amacın, gelir elde etmek olmadığının, yasanın, azınlıkların bu coğrafyadan silinmesinin aracı olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
Varlık vergisi ile müsadere edilip mezatta satılan gayrimenkullerin tahsilâta oranı Faik Ökte’nin verdiği bilgilere göre %1 civarında olması (61) da amacın siyasi niteliğini daha açık ortaya koymaktadır. Hacze konu menkul ve gayrimenkullerin yukarıda söz ettiğimiz çalışmanın eklerinki listeler incelendiğinde gayrimüslimlerin tüketilmelerinin boyutu görülecektir. %1 için gayrimüslimlerin her şeylerine el konulmuştur.
Keyder, Varlık vergisiyle verilen mesajın açık olduğunu söyler: “Gerçek ekonomik etkisi ne olmuş olursa olsun, bu uygulamanın verdiği mesaj açıktı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında, birçok gayri Müslim İstanbul’u terk etti.” (62) Mesaj azınlıklarca alınmıştır kitleler halinde bu coğrafyayı terk edecekler ya da 1964 yılında olduğu gibi kitleler halinde sınır dışı edileceklerdir. 1950 seçimlerinde DP’den Milletvekili adayı olan Salamon Adato seçim propagandasında dile getirdiği Varlık vergisiyle, Gayrimüslim vatandaşlara insanlık dışı davranışlarda bulunulduğunu söyler; “Varlık Vergisi iktidarda bulunan siyasetçiler tarafından gayri Müslimlere karşı doğrultulmuş bir silah gibi kullanıldı. Bebeklerin uyuduğu beşiklere el kondu. Hasta ve sakat yurttaşlar sedyelerle önce Demirkapı’ya taşındı sonra da Aşkale’ye sevk edildi.” (63)
Hayk Ertaşkıran, 20 kur’a askerlikten hasta olarak dönmüştür. Hayk’ın karaköy’de bir ayakkabıcı dükkanı vardır. Kendisine yüklü miktarda varlık vergisi salınır. Kanser hastası ve yatalak olduğundan hakkını savunamaz, dükkanı evi tamamen boşaltılıp bir tek yattığı yatak bırakılır. İki gün sonra Hayk eşine; Saint Antuan kilisesinde başımıza gelen felaketler için dua et ve dönüşte Beyoğlu’ndan bir tavuk al da gel canım çekti der. Eşi duasını yapıp satın aldığı tavukla eve döndüğünde Hayk’ın cansız bedeniyle karşılaşır. Hayk, eşi kiliseye gittiğinde mutfaktaki ocak da alındığından boşta olan havagazı musluğunu açarak hayatına son vermiştir. (64)
Verginin uygulayıcısı Faik Ökte Varlık vergisini bütün hatları ve renkleriyle kâğıda aksettirmek için dahi bir yazara ihtiyaç olduğunu söyler; “Ancak bu çapta bir kalem, yıllardır, gözü yaş görmeyen erkeklerin hıçkırıklarını, evsiz yurtsuz kalan kadın ve çocukların feryatlarını aksettirebilir. Ancak o kalem uzun seneler boyunca damla damla biriken servetlerin bir kasırga darbesiyle savrulduğunu, varını yoğunu vergiye yatırdıktan sonra çocuklarını sokakta bırakıp dağarcığını omuzlayan, Aşkalenin yolunu tutan bahtsızların bakışlarındaki ıstırabı belirtebilir.”
Varlık Vergisi ve sol
Varlık Vergisi bilinenin ve gösterilenin aksine sadece zengin ve ekonomiyi elinde tutan(!) azınlık mensuplarına değil azınlıkların tümüne uygulanmıştır. İşçisinden işsizine, seyyar satıcıdan tüccara ve serbest çalışana kadar tüm azınlık mensuplarına uygulanarak azınlıklar tüketilmek istenmiştir. Bu bakımdan “sol” jargonda ağırlıklı olarak kullanılan, yasanın, komprador burjuvazinin tasfiyesine yönelik olduğu ve bunların tırpanlandığı değerlendirmeleri boşlukta kalmaktadır. İttihatçılığın devamı olan Kemalizm’den beslenen “sol” için bu değerlendirme normaldir. Ancak Marksist iddialı iktisatçıların da konuya aynı açıdan bakmaları ya da azınlıklara yapılan bu uygulamayı görmezden gelmeleri anlaşılmazdır.
Gayrimüslim cemaatler yekpare bir sınıf değildirler, blok olarak bir sınıfı temsil etmezler, çeşitli sınıflara bölündüklerinden Gayrimüslimler bir blok olarak alınarak değerlendirilemez. İçlerinde burjuvalar olduğu gibi her katman ve sınıfı barındırmaktadırlar. Türk solunun bir saplantısı olan komprador retoriğini sürdürenlerin, ecnebi mükelleflerin(!), konsolosluklarının baskısı ile Müslümanlara uygulanan oranda vergilendirilmesine -daha doğrusu vergilendirilmemesine (66)- karşı suskun kalmaları ayrı bir konudur. Vatandaşları etnik kökenine göre ayırıp bir bölümünü içerideki yabancılar olarak nitelenmeleri düşündürücüdür ki, bilmezlik değilse bir kötü niyeti ifade etmektedir.
Varlık Vergisiyle “Müslüman ve Türk olmayan azınlıklar bir blok olarak mağdur edil[miştir].” (67) Varlık vergisine tabi tutulan İstanbul’daki toplam mükelleflerin(!) %25’ini oluşturan seyyar grubu (15.413 kişi) kişi başına bunlara 624 lira vergi düşer. Ücret karşılığı olarak çalışan hizmetli grubunun (10.991 kişi) toplam mükelleflerin %18’ini oluşturan ve kişi başına 626 lira düşer. (68) Mülksüz gruplar, mükelleflerin (!) %43 ünü temsil ederler. O döneme ilişkin bir araştırmada Musevi azınlığın ekonomik durumu hakkında: “Çoğu İstanbul’da Balat, Hasköy, Kuledibi, İzmir’de Keçeciler, Çankaya, Mezarlıkbaşı ve Irgat Pazarı gibi fukara mahallelerinde yaşayan proleter, alt, orta tabaka veya esnaftılar. Aralarında çok işadamı, tüccar, zengin bulunsa dahi, genel olarak zenginleştiniz demek yanlıştı” (69) denilmektedir.
Seyyar ve hizmet erbabının komprador olarak nitelenmesi anlamazlıktan öte bir şeydir. Ulus devleti kuran ve iktidarı elinde bulunduran etnik grubun, etnik kökeni farklı yerel burjuvaziyi dışlayıp ve yok ederek yerine geçmesi operasyonunun, sınıf mücadelesi açısından anlamını(!), Marksist iddialı iktisatçıların ve analizcilerin tekrar düşünmesinde -en hafif bir ifadeyle- fayda vardır.
İmparatorluğun dağılması sırasında diğer etnik kökenlilerin ayrılıkçı ideolojileri, Türk kimliğinin bir parçası olan ihanet algısı olarak birilerinin belleğine kazınabilir ve kimliğin inşasında bu milliyetçiler açısından normaldir de, ancak Marksist iddialı düşünürler belleklerini bu virüsten kurtarmalıdırlar.
“Varlık Vergisi bir iktisat politikası değildi. Bir kuşağı bir toplumu ilgilendiren çok ağır bir travmaydı. Azınlıkların mülksüzleştirilmesi, vatanlarına küsmesi, göçmesi gibi sonuçlara yol açtı. Rakamlar ve parasal miktarlar yaşanmışlıkların üzerini sisle örtüyor. Oysa umudunu, yaşama biçimin, yakınlarını terk edenler ve onların evlatları Varlık Vergisini bu gün bile taptaze, capcanlı yaşıyor.” (70) Akar’ın söylediği gibi Varlık vergisi bir iktisat politikası değildir. Ne pahasına olursa olsun, ekonomiye neye mal olursa olsun etnik kökeni farklı burjuvazi ve diğer katmanların tümünün biçilmesine yönelik siyasi bir karardır. Varlık Vergisiyle ekonomi düze çıkmamıştır. Ekonomi daha da kötüleşmiş, bilakis karaborsa daha da artmıştır. Tipik bir burjuva yaklaşımı açısından bakarsak bile; bu uygulamayla, Türkiye’nin batıya açılan penceresi olan gayrimüslim burjuvazi yok edilmiş, yılların verdiği birikim sıfırlanmıştır.
Aşkale’ye sürgün ve çalışma kamplarındaki koşullar
Borcunu ödeyemeyen mükellefler 27 Ocak tan itibaren toplama kamplarından alınarak Aşkale’ye gönderilmeye başlanır. Borcunu ödeyemeyen 1869 mükellefler Aşkale’ye zorunlu çalışmaya gönderilir. “Aşkale’de zorunlu çalışmaya tabi tutulan mükelleflerden 21’i (kamplarda 10 ay kalan Parseh Gevrekyan’a göre 25’i) yani yüzde 1,5’i kampta hayatını kaybetti. Ölenlerin dini ve etnik kimliği farklı da olsa azınlıklar cenaze törenlerini birlikte yaptılar.” (71) Sürgünler naaşları tahta üstüne koyarlar ve tarlalara gömerlerdi; yanlarında da boş bir şişenin içine ölünün isminin yazili olduğu bir kağıt parçası koyarlardı. Papaz yoktu. Bizden birisi papazlık görevi yapar, cenaze-i ilahisini okurdu ve sonradan trisagion [üç kere kutsal duası]. (72)
Ne yazık ki Aşkale’de ölen Varlık Vergisi kurbanlarının Kamhi, Elyazar, Romano, Kostantinidis, İosif Topaloğlu, Yeorgio Topaloğlu, İsak Antoniadi, Konstandinos İatru ve Delioğlu’nun dışında diğerlerinin kimliklerini hala bilmiyor olmamız acıtıcı bir gerçeği ifade etmektedir. 20 kur’a uygulamasında ölen kurbanlar kimsenin aklına gelmemiştir. Bu kurbanların da sayıları ve kimlikleri dahi bilinmemektedir. İktidar bu ölümleri doğal ölüm saymaktadır. İzmir’de de Varlık vergisi uygulaması sırasında vergi kurbanlarından dördü vefat ettiğinden çalışma kamplarına sürülemediği ifade edilmiştir. (73) Bu dört kişinin ölümü bu zulüm şartlarında doğal ölüm sayılabilir mi?
Kendisine uygulanan verginin miktarı karşısında, Zonguldak Devrekli Kasketçi Andon kalp krizi geçirerek anında ölmüştür.
Ya kamplardaki kötü yaşam koşullarında etkilenerek sağlığı bozulanlar ve birkaç yıl içinde hayatını kaybedenler… “[D]eri ticaretiyle uğraşan 51 yaşındaki amcama bütün servetinden fazla bir meblağ vergi olarak tahakkuk ettirilmişti. Onu ödeyemedi. Çalışma kampına gönderildiğinde şeker hastası idi. Kamptan geri döndüğünden bir buçuk yıl kadar sonra kalp krizi ve tıbbi komplikasyonlar sonucu vefat etti. Birçok aile dostumuz birkaç gün veya hafta dayanamadan kamplarda vefat ettiler.” (74)
Kamptaki yaşam koşulları çoğu tutuklu için doğal ölüm sebebi oluşturmaktadır. Bu durumdan birçok raporda söz edilmektedir:
“Kötü yaşam koşulları ve tıbbî olanakların yetersizliği nede¬niyle Romano adında bir Yahudi, kısa süren bir hastalık ve yardımı istenen doktorun da hastayı muayene etmeyi reddetmesinin ardından 28 Mart 1943 tarihinde bir ahırda saman döşek üzerinde vefat etti. Bazil Konstantinidis adlı bir Rum çalışma kampından dönerken Erzurum’da vefat etti. Kendisine tıbbî yardım yapılmamıştı. Bazil Konstantinidis, vefat etmeden önce Erzurum’dan karısına yolladığı son mektupta, mücevherler dâhil olmak üzere elde mevcut son varlıklarını satmasını, bundan elde edeceği para yetişmezse eşten dosttan borç alıp vergiyi ödemesini istedi. Kocasının vefat ettiğinden haberdar olmayan eşi son ziynet eşyasını satıp zorlukla parayı toplayıp vergiyi ödedikten ve makbuzu aldıktan sonra memu¬ra Erzurum’daki yetkililere telgrafla verginin tamamen ödendiğini bildirip kocasının serbest bırakılmasını istemelerini rica etti. Vergi memuru kadına çok üzgün olduğu ancak kocası birkaç gün önce vefat ettiği için telgraf çekemeyeceği cevabını verdi.” (75)
Mükelleflerin (!) çalışma kamplarına alınmaları yasanın en önemli silahlarından olduğu için sürgünlerin çalışma kamplarında kötü şartlar içinde çalışmakta ve kötü şartlarda barınmaktadırlar. Üzerlerinde baskı olmaması düşünülemez nitekim anlatımlar ve raporlar bunu doğrular niteliktedir. “Aşkale’ye gönderilen mükellefler kafilesine yirmi kur’a gayrimüslim ihtiyatların silâhaltına alınmaları sırasında onların komutanları olan Albay Cevat Çetin komutanlık yaptı[ğını]” (76)da eklersek Sürgünlerin yaşadığı dehşeti belki daha iyi anlayabiliriz.
Aşkale’de tutsaklardan biri sıranın biraz dışına çıktığında komutan albayın hışmına uğrar, Albay tutsağa şiddetle vurur aldığı darbeden dişleri dökülen tutsak yerden dişlerini toplar, tutsağın, dişlerini kanıt olarak saklayacağını anlayan albay dişleri zorla elinden alıp taşla ezer(…) Albay başka bir zaman nutkunu şu sözlerle bitirir, Neden şikâyet ediyorsunuz? Bizim köylülerimize bakın bize ürünlerinin ¾ ünü vermek zorundalar[Toprak mahsulleri vergisi kastediliyor] yine de şikâyet etmiyorlar. Genç bir Ermeni sırasından ayrılmadan, Bize çiftçileriniz gibi davranmanızdan memnun olurduk, onlar 3/4 ünü veriyorlar ama çiftliklerini, tarlalarını, hayvanlarını ve evlerini ellerinde tutuyorlar ve çalışmaya devam ediyorlar, bizim için ise (bize gelince) bizi tamamen çökerttiniz, yok ettiniz. Bizden işlerimizi, evimizi ve paralarımızı aldınız. Burada biz dünyada hiçbir ülkede olmadığı bir şekilde suçlu muamelesi görüyoruz. Suçluların barınma ve yiyecek ihtiyacı karşılanır. Sadece bize hiçbir şey vermemekle kalmadınız, zorunlu ihtiyaçları karşılamak için tuttuğumuz küçük şeyleri de alıyorsunuz, bu yüzden açlıktan ölüyoruz. (77)
Eve dönüş ve Varlık vergisinin kaldırılması
3 Aralık 1943 günlü Başbakanlık onayında;
“Dâhiliye, Maliye, Nafia Vekâletlerine
Varlık vergisi borçlarını kanunun tayin ettiği müddet içinde ödemediklerinden dolayı çalışma mükellefiyetine tabi tutulmuş olan vatandaşların, aile ve iş muhitlerinde çalışarak bakiye borçlarını ödeyebilmek imkânlarını bulabilmeleri için aileleri nezdine iadeleri tensip olunur. Arzederim.
Dâhiliye, Maliye, Nafıa Vekâletlerine yazılmıştır.
Başvekil”
Bu onayla çalışma mükellefiyetine tabi tutulan varlık vergisi borçlularının (!) serbest bırakılmışlardır. Ancak haklarında icra takibinin devam ettiğini daha sonraki günlü gazetelerdeki ilanlardan anlamaktayız. Çalışma kamplarından serbest bırakılmışlar ancak ödeme zorunluluğu hacizler devam etmektedir. 1943 yılının son günlerindeki gazete sahifeleri menkul ve gayrimenkul ilanlarıyla doludur. Mezatlar dolu dizgin bütün hızıyla devam etmektedir. Mezatlar yasanın kaldırıldığı gün dahi sürecektir.
Eve dönüşte son sözü Faik Ökte’ye bırakalım: “Bu skandalın son perdesi İstanbul’da şu şekilde bitti: Bakiye borçların affına dair olan 4530 sayılı kanun çıkmıştı; gidenlerin geri gelmesi, bekleniyordu. Ben düzeni bozulan sinirlerimi düzeltmek için Pazar günleri muntazaman Küme, Demirci köylerinde çulluk avlıyordum. Bir Pazar akşamı geç vakit Pendikten trenle Haydar paşaya döndüm. Oradan vapura binecektim. İskelenin önü bir az terhis edilen askerle, bir az U[mumi] Harpte gördüğümüz muhacirlere benziyen garip insanlarla dolu idi. Durumu derhal kavradım; bunlar benim dostlardı; kamptan dönüyorlardı. Omuzumdaki tüfeğim, av elbisem, köpeklerim tanınmama mani oldu. İskelenin yanındaki Büvete girdim. Vapur daha gelmemişti. Büvetin sahibi, dosttu; bakıp güldü. Karşı karşıya çay içiyorduk. Büvetin telefonu durmadan işliyordu. Gelenler ailelerine telefon ediyorlardı. Arkam telefona çevrili olduğundan beni göremiyorlardı. Fakat tezgâhtan bir şeyler içmek istiyen biriyle ister istemez göz göze geldik; mütekabilen gülümsedik… Vapurun kalkacağı sırada iskele memurunun odasından geçerek vapurda memurun kamarasına geçecektim. İskeleyi geçerken vapurun üst güvertesini dolduran bir kalabalığın bana doğru eğilerek hep bir ağızdan ‘Yaşasın Cumhuriyet’! Diye bağırdığını duydum!… Bu uğultu ne zamandır cefa çeken betbaht bir kitlenin alabileceği en büyük intikamdı…” (78)
Verginin kaldırıldığı oturumda konuşan toprak ağası Emin Sazak’ın, sözleri Tasvir Efkâr gazetesinde şöyle nakledilmektedir, “Varlık vergisini ödemek için mükelleflerden birçoğu tehalükle ileri atılmışlardır. Bazıları ise vergiyi vermemek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Hükümet bu kanun lahiyasile belki varlıklı olanların ödemiyecekleri vergi borçlarını affetmiş olabilir. Fakat bunlar halkın nazarında birer cani, yurdumuza ihanet etmiş kadar maznundurlar. Bir gün millet intikamını alacaktır.” (79) Rıdvan Akar, Emin Sazak’ın sözlerini şöyle nakleder; “Bu kanun onları affederse bu gibi insanlar bu milletin içinden çıkıp gitmelidirler… Hükümet tedbir almadı fakat millet intikamını alır. Linç mi eder ne eder bilemem.” (80) Sazak’ın bu sözleri herhalde 6–7 Eylül 1955 talanının habercisi olmalıdır. Vergi kaldırılırken de gözdağından kaçınılmamıştır.
Varlık vergisi bir muhalif oya karşılık 310 kabul oyuyla 15.3.1944 tarihinde kaldırılır. Ancak Varlık vergisiyle ilgili mezat ilanları 15.3.1944 (81) günü dâhil devam eder. Satışlar sürmektedir. Düzeltme ilanlarına rastlamadığımızdan, kaldırıldıktan sonrada satışların sürdüğünü anlıyoruz. Satılamayan menkul ve gayrimenkuller artık hazine malı olmuştur, bunların mükelleflere iadesi söz konusu değildir
Dipnotlar:
(1) 3 Aralık 1942 Karikatür Dergisi sy 362, Çamdeviren
(2) Belge Yayınları arasında yayınlanan Ekonomik ve Kültürel Genosid: Varlık Vergisi 1942–1944 adlı çalışmam
(3) “Cavit Bey, savaş sırasında çeşitli kirli yollarla zengin olanları sermaye birikimini öğrendiler diye kutsamıştır. M.Cavid Bey’in düşünsel çizgisi günümüze kadar başat çizgisini sürdürmüştür.” (Tevfik Çavdar, Türkiye Ekonomisinin Tarihi, İmge 2003, s 38) Mete Tunçay Türkiye’de kapitalizmin gelişim sürecini “Özel mülkiyet altında kendiliğinden sermaye birikimi olmadığı için, burjuva kapitalizmi devlet desteğiyle yapay olarak yaratılmaya çalışılmıştır. Buysa, kapitalizmin Batı’daki ‘soyguncu’ dönemini bile bastıran bir kamusal ahlaksızlık doğurmuştur. “söyleriyle özetler. Mete Tunçay, Eleştirel Tarih yazıları. Liberte 2005. s.199
(4) Çağlar Keyder, Memalik-i Osmaniye’den Avrupa Birliğine, İletişim Y.2005 s 85
(5) Savaşın bitimiyle birlikte azınlıkların kitlesel göçü Varlık politikasının sonucudur
(6) Hülya Göğercin, Ulus ve Cumhuriyet Gazetelerinde Varlık Vergisi yayınlanmamış y. lisans tezi, Ankara Ün. SBE Gazetecilik ABD 2004 s 68
(7) Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu,1951. s 178
(8) Vedat Türkali, Kayıp Romanlar, Everest 2004, s 488
(9) M. Çağatay Okutan, Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları, Bilgi Ün. Y. 2004. s 270
(10) Rıdvan Akar, Varlık Vergisi Kanunu, Tek Parti Rejiminde Azınlık Karşıtı Politika Örneği, Belge Y. Ocak 1992 s 105
(11) Azınlık karşıtı bu pratikler, Avrupa’da yükselen faşizmin izdüşümleri olarak da okunabilir. Faşizmin başarısına endekslidir. Faşizm yükselirken dozu artacak, düşerken azalacaktır. Yenildiğinde ise hiçbir şey olmamış gibi yerini suskunluğa bırakacaktır. Dönemin basın yayın organlarının politikalarının genel karakteristikleri bu trende göre ayarlanmıştır
(12) Fazıl Ahmet Aykaç, Son kararları Düşünerek Ulus 13 Kasım 1942,
(13)Rıfat N. Bali, The “Varlık Vergisi” Affair A Study of Its Legacy selected Documents, The Isıs Pres, 2005. s 313
(14) Ali Güler, Türkiye’deki Gayri Müslimler(Sosyo-Ekonomik durum Analizi) Gnkr.Askeri tarih ve stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları 1996 s105
(15) Timoleon Dino nasıl öldü? http://www.yasamdersleri.com/yazi.asp?id=902
(16) Bu konuda Ekonomik ve Kültürel Genosid:Varlık Vergisi 1942–1944 çalışmasının eklerinde verilen haciz listelerinde yeterince örnek bulunmaktadır
(17) Rıfat N. Bali Devletin Yahudileri ve “Öteki” Yahudi İletişim y.2004
s 129
(18) Office of Strategic Services, The Capital Levy: A Key The Understanding Of Current Trends İn Turkey 3 May 1944, Akt. Rıfat N.Bali The “Varlık Vergisi” Affair s.325
(19) Ekonomik gücün kırılması terimiyle sadece ekonomik olarak güçlü olan kişilerin gücünün kırılması kastedilmemiştir. Bu vergiyle azınlık mensuplarının tümünün bir blok olarak ekonomik olarak sıfırlanması kastedilmektedir. Vergiyle azınlıkların yaşam araçlarının ellerinden alınarak yaşımaz duruma getirilmesi hedeflenmiştir.
(20) Hülya Göğercin, Ulus ve Cumhuriyet Gazetelerinde Varlık Vergisi Kanunu… s 30
(21) Document From The Nara, aktaran: Bali Rıfat N. The Varlık V… s.
(22) Memorandum On The Varlık Vergisi Or Capital Wealth Tax, NARA RG 59, Records of The Department Of State Realing To İnternal Affairs Of Turkey 1930–1944 Document Dates 2nd February 1943 no.867.5/2–243. Akt Bali Rıfat N The Varlık V…s 299
(23) Sabiha Sertel, Roman Gibi 1919-1950Cem Yayınevi1978 s. 240
(24) Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası. s. 152
(25) Ürgüplü’nün babası Mustafa Hayri Efendi, 1. savaşta cihat fetvasını veren İttihat terakki döneminin şeyhülislamlarından olup ve Malta sürgünlerinden olduğunu ekleyelim.
(26) Faik Ökte, Varlık Vergisi… s 98
(27) Vedat Türkali, Kayıp Romanlar, Everest 2004 s 215
(28) Rıfat N. Bali Bir Türkleştirme Serüveni İletişim Y.2005. s 493
(29) İstamat Zihni Özdamar, milli mücadele sırasında Söke’deki yararlılıkları nedeniyle mübadelenin dışında tutulmuştur
(30) Vefik Pirinççioğlu, 1915’te Diyarbakırdaki Ermenilerin kırımı sorumlularından Feyzi Pirinççioğlu’nun oğludur.1960 darbesi sonrası kurulan İnönü restorasyon hükümetinde bakanlığa getirilecektir
(31) Faik Ökte. Varlık V…s.147
(32) Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi İmge, 2004.s 85
(33) Gayrimüslimlerin mallarını saklamadıkları, ticarethanelerinde bulunan malların haczedildiği gazetelerdeki haciz listelerinden anlaşılmaktadır. Zaten Milli Koruma Kanunun denetimi de her an Gayrimüslimlerin üzerindedir.kaçırmaları söz konusu değildir. Gümrükteki ambarındaki mallar, akreditifler dahi hacze konu olmuştur
(34) Bu yöntem Japonya’da Meiji rejiminin başarılı bir uygulamasıdır
(35) Kazım Nami Duru, “İttihat ve Terakki” Hatıralarım, Sucuoğlu Matbaası, İstanbu 1957. s 76-77
(36) “Başvekil Ödemişte iken eğlenceler ve futbol müsabakaları düzenlenecek, İlk kafile dün Sivrihisar’a sevk edildi” Yeni Asır 26 Ağustos 1943
(37)“Başvekille beraber: İzmirden Ödemişe, Saraçoğlu anıtı dün açıldı” Tasviri Efkâr 2 Eylül 1943
(38) Hariçten 50 bin ton buğday getiriliyor. Haber aldığımıza göre hükümet memleketin buğday ihtiyacını temin etmek ve hükümet stoklarını arttırmak için her türlü tedbirleri almış bulunmaktadır. Bir taraftan zirai istihsalin arttırılmasına uğraşılırken, diğer taraftan da yabancı memleketlerle temaslar yapılmakta ve memlekete buğday getirmek imkânları temin edilmektedir. Bu hususta son malumata nazaran pek yakında yurdumuza müsavi parçalar halinde 50 bin ton buğday gelecektir. Bundan başka da buğday getirilmek için temaslar devam etmektedir. 23 Ocak 1943 Tasviri Efkâr
(39) 1943 Mali yılı Muvazenei Umumiye Kanunu Kabul tarihi 27.5.1943. kanun N.4420
(40) Faik Ökte,Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu 1951. s 164
(41) Soykırım sendromunun işleyiş tarzının şekillendirilmesinde Dadrian’ın incelemesinden yararlanılmıştır. Vahakn N. Dadrian İttifak Devletleri Kaynaklarında Ermeni Soykırımı, Toplu Makaleler Kitap 3, Çev. Ali Çakıroğlu, Belge Y. S. 79–80
(42) Uygulamadaki başarılarından dolayı,1943 yılında parti müfettişi Suat Hayri Ürgüplü Bakan, Ferit Hamal mebusluğa getirilmişlerdir.
(43) İstanbul 1 nolu komisyonlarda görevli onan, Ferit Hamal, Topkapulu Bican(Bağcıoğlu) ve Tevfik Amca’nın ortak paydaları İttihat ve Terakki’nin önemli ve etkili kadrolarından gelmeleridir. Komisyon üyelerinden birinin de ünlü İttihatçı Kara Kemal’in yardımcısı ünlü Hamallar Kâhyası Ferit (Hamal) olmasını eksik kalan bir işin tamamlanması olarak da düşünebiliriz.
(44) Dönemin basınının sahip ve başyazarları aynı zamanda CHP mebusu olmaları, basının başyazar ve sahipleri eliyle parti tarafından kontrol edilmesini sağlamaktadır
(45) Rıdvan Akar Aşkale Yolcuları Belge Y.2000 s 9
(46) Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları İletişim Y. 2006 s.195
(47) Muhammet Güçlü, Varlık Vergisi Kanunun Çıkarılması, Uygulanması, Kaldırılması ve Sonuçları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ege Ün 1990. s.27
(48) Rıfat N. Bali, Bir Türkleştirme… s 482
(49) Viraygo’nun çiftliğinden elde edilen Varlık vergisini karşılayamacak ve çalışarak borcunu ödemek(!) üzere 8.kafileyle Erzurum’a çalışma kampına gönderilecektir
(50) Tasviri Efkâr 27 Şubat 1943
(51) Faik Ökte, Varlık V… s.183–185. Firmanın çalışır durumdaki gemilerinin rayiç fiyattan yurt dışında satışına izin verilmemiştir. Firmaya el konulabilmesi için gemilerin yurt dışı fiyatına göre değer biçilerek ödeyemeyecek miktarda vergi tahakkuk ettirilmiştir. Barzilay ve Benjamen firmasının gemilerine el konulmasına rağmen bu gemiler hizmete alınamamıştır.
(52) 4 Şb 43 Yeni Asır
(53) 26 Şb 43 Yeni Asır
(54) 23.2.43 Yeni Asır
(55) 14 Mart 43 Yeni Asır
(56) Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları… s.85
(57) Tasviri Efkâr 6 Kasım 1943
(58) Harbiye Orduevi ve İstanbul TRT binasının (Radyo Evi) bulunduğu yerin bir Ermeni mezarlığı olduğunu hatırlatalım
(59) Cako Ventura’nın evindeki bir küçük duvar aynası da haczedilip mezata konu olmuştur. Yeni Asır. 24 Aralık 1943
(60) Dişçi Nubar Peştamalcıyan’ın dişçiliğe ait alat ve edevatın mezatta satışı, 10.4.1943 Tan, Doktor Yaranusyan’ın doktor muayene eşyalarının mezatta satışı, 8.3.1943 Tasviri Efkâr
(61) Faik Ökte, Varlık V… s 233
(62) Çağlar Keyder, Memalik-i Osmaniye’den Avrupa Birliğine İletişim Y.2005 s 167
(63) Rıfat N. Bali Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi, İletişim Y. 2004, s.91
(64) L.C. Fransa 2008, L.C.nin annesi Hayk’ın kardeş çocuğudur. L.C. Atatürk’ün cenaze merasimini bu dükkandan izlemiştir.
(65) Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası… s 143
“(66) M [Müslüman] grubunun vergileri gayet hafifti, hatta bir kısım mükellefler kendilerinden neden bu kadar az vergi tarh edilmiş olduğuna hayret etmişlerdi. Halide Edip bu meyandadır. Verginin ilanı günü sevincinden kurban kesen M mükellefler vardır” Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası s.129
(67) Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları Belge Y.2000 s.9
(68) Aktar Ayhan Varlık V… s 173
(69) Anver Levi, Türkiye Cumhuriyeti’de Yahudiler red. Rıfat N. Bali iletişim y.1998 s 144
(70) Rıdvan Akar, Aşkale… s.12
(71) R Aka,. Aşkale… s 137
(72) ‘Yok Edici Varlık Vergisi’, O Politis (Ο Πολίτης), Atina, Şubat 1993, s.24
(73) “Varlık vergisi vermiyen mükellefler”16 Ekim 1943 Anadolu
(74) E. Eliot Benerza’nın Rıfat N. Bali’ye mektubu. Akt. Bali Rıfat N. Bir Türkleştirme Serüveni s. 487–488
(75) YIVO Instituıe for Jewish Research arşivi, Türkiye muhabiri tarafından “Özel – kesinlikle mahrem” başlıklı AJCye gönderilmiş olan 10 Temmuz 1943 ta¬rihli rapor. Aktaran Bali Rıfat N. The Varlık Vergisi, s. 297, Bali Rıfat N. Bir Türkleştirme… s.459–460
(76) Rıfat N. Bali Bir Türkleştirme… s 456
(77) Document From OSS Entitled “Experiences In A Turkish Concerntration Camp. Source NARA Records of the Reseach and Analysis Branch Office of Stategic Services (Regular Series) 1941–1945 document No.65.628 Aktaran Bali Rifat N. The Varlık V. S. 313
(78) Faik Ökte, Varlık Vergisi… s 159
(79) 16 Mart 1944 Tasviri Efkâr
(80) Rıdvan Akar, Aşkale… 158
(81) Suat kehribar (Salamon)’a ait bakır fabrikası hissedarlık hukukunun satışı 15.3.1944 Tasviri Efkâr